}

15 Kasım 1921 tarihinde Akşehir’e gelen Batı Cephesi Karargâhı buradaki Büyük Taarruz hazırlıklarına başladı. 24 Ağustos 1922’de Başkumandan, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı’nın ayrılması ve bir gün sonrada Birinci Kademe’nin Çay’a gitmesi ile dokuz ay on gün süren bu çalışmalar sona erdi.

İstiklal Savaşının ilk meydan muharebesi olan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk Ordusu için bir yokluk ve yoksulluk savaşı olmuştur. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden sonra, insan gücünün 1/2’sini, silah gücünün de 1/10’unu kaybetmiş olan Batı Cephesi Komutanlığı, birliklerine 18 Temmuz 1921 tarihinde verdiği bir emirle Sakarya Nehri’nin gerisine çekilme emrini vermişti. Ağustos ortalarına doğru yapılan yeni düzenlemeye göre Türk Ordusu’nun konuşlanma ve kuruluş durumu şöyledir: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Başkomutanlık Karargâhı Ankara’dadır. Batı Cephesi Komutanlığı, Yunan taarruzuna karşı, kuvvetlerini Sakarya Nehri doğusunda yedi gurup halinde konuşlandırmıştı.

Batı Cephesi Komutanlığı Eskişehir - Afyon hattında tertiplenen Yunan Ordusu’na karşı genel bir taarruza geçebilmek için, hazırlıklara olanak verecek, ayrıca bu hazırlıkları bozma amacı güdecek, Yunan saldırılarını kıracak şekilde olmak üzere, birliklerine ulaşılan elverişli hatlarda savunma düzenleri aldırıyordu (Gnlkr Yay., 1980: 371).

Sakarya Zaferi’nden sonra orduda kolordu teşkilatına geçildi. Batı Cephesi’ne bağlı olarak menzil hatları ve ikmal yolları kuruldu. Bunların bir kısmı Batı Cephesi bünyesinde teşkil edilen 1. ve 2. Ordu Komutanlıkları’nın emrine verilerek, ordular bölgesinde direkt destek sağlandı. Büyük Taarruz için gerekli olan askeri malzeme ve tüm ihtiyaçlar Tekâlif-i Milliye ve Harp Encümeni kararları uyarınca çoğunlukla memleketin öz kaynaklarından sağlandı. Türk Milleti, adeta yarışırcasına ordusunu teçhiz etti. Diğer yandan Sovyet Rusya ve Fransa ile yapılan antlaşmalar sonucu bir miktar silah ve cephane yardımı da sağlandı ve bu malzemeler Batı Cephesi’ne tahsis edildi. Ayrıca İtalyan ve Fransızlardan alınan uçaklarla cephe uçak bölüğü iş görür hale getirildi. Ağustos ayına kadar birliklerin her türlü eksiklikleri tamamlandı. Subayların bilgi ve kapasitelerini arttırmak amacıyla talimgâhlar ve kurslar açıldı. Sık sık tatbikat ve manevralar yapılarak ordunun eğitim seviyesinin yüksek bir düzeye çıkarılması sağlandı. Sakarya Zaferi’nden sonra bütün milletin ve ordunun morali yüksekti. Büyük Taarruz için milletten istenen fedakârlıklar, yurdun her tarafından yarış halinde arzu ile yerine getiriliyordu. Birliklerin yiyecek ve giyecek durumu düzeltildi. Subayların maaşları muntazaman verilmeye başlandı. İsteyen askerlere kısa dönemlerle de olsa izin verildi. Yunanlıların ve İstanbul Hükümeti’nin ordu üzerindeki olumsuz propagandaları etkisiz kaldı. Orduda hemen hemen firar olayı kalmadı. Ayrıca istihbarata karşı koyma faaliyetlerine de büyük önem verildi(www.tsk.mil.tr).

İşte bu gerçekleştirilen hazırlıkların merkezi Batı Cephesi Karargâhı yani Akşehir idi. Yokluklarla gelinen Akşehir’de dokuz ay on günlük bir sürede 18 piyade tümeni, 5 süvari tümeni, 8659 subay, 199.283 er, 100.352 piyade tüfeği, 2025 hafif makineli tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 323 top, 5282 kılıç, 198 kamyon, 33 otomobil ve ambulanstan oluşan bir ordu meydana getirildi.

 

 

 

 

ORDUNUN AKŞEHİR’DEN AYRILACAĞINI BELİRTEN KARARGÂH EMRİ

 

Garp Cephesi Erkan-ı Harbiye Reisi Asım Bey, yayınladığı 74 Numaralı Karargâh Emri’nde:

 

“23.8.38

Karargâh Emri 74 Numara

16.Şube Müdür

1. Başkumandanlık, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ve Cephe Harp Karargâhı otomobillerle 24.8.38’de Akşehir’den hareket edecektir.

Kamyonetler 24.8.38 saat 10 evvelde hareket edeceğinden saat 9 evvel hazır bulunulacaktır. Emirberler trenle geleceklerdir.

Garp Cephesi Erkân-ı Harbiye Reisi Asım”

 

KOMUTANLARIN NOTLARINDA AKŞEHİR’DEN AYRILIŞ

Rafet Belen: “ 1.Ordu, 24 Ağustos akşamına kadar yığınak bölgesinde toplanarak, birlikler gerekli tetkikleri ve hazırlıkları yapma fırsatını buldular (Belen:1983:423).”

Akşehir’den ayrılış İsmet Paşa’nın notlarında: “Başkumandanı hep cepheye naklediyoruz. Akşam Şuhut’ta yattık” şeklindedir.

Nutuk’ta Mustafa Kemal Atatürk “24 Ağustos 1922'de karargâhımızı Akşehir'den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirttik” şeklinde Akşehir’den karargâhın ayrılmasını anlatmaktadır (Nutuk II,1982,674).

Bir subay olarak Garp Cephesi Karargâhı’nda görevli olan Cevdet Kerim İncedayı “24 Ağustos günü Karargâh-ı umumi Akşehir’den Şuhut kasabaya giderken dikkat ettim. Bir gün evveline kadar müteaddit kolorduların geçtiği bu geniş sahada geride kalmış tek bir nefer ve kırılmış tek bir araba görülmüyordu” (İncedayı, 2007:204).

KARARGAH AKŞEHİR’DEN AYRILIRKEN AKŞEHİR’İN DURUMU

Akşehir, tarihinin en heyecanlı gününü yaşıyordu. Erkenden Akşehir-Afyon yolu üzerindeki bütün binaların damları ve sokak başları; Gazi Başkumandanı, Büyük Erkân-ı Harbiye Reisi’ni ve 9 ay 10 gündür misafir ettikleri Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’yı uğurlayacak, selametleyecek ve alkışlayacak olanlarla dolmuştu. Karargâh Binası’nın önüne heyecanlı bir kalabalık gelmişti. Bütün büyük misafirler birer birer Akşehir’i terk ettiler. Nihayet Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın otomobili karargâh binası önüne yanaştı. Aşağıya inen İsmet Paşa alkışlar arasında otomobiline bindi, yanına Erkân-ı Harbiye Reisi Asım Bey’i de aldı. Otomobil gözyaşları, alkışlar ve dualar arasında uzaklaştı. … Biraz sonra minarelerde verilen Es-salaların yankıları yaslı ve hüzünlü şehrin üstünde gözle görülmeyen fakat sezilen bir başka tül serpiyordu (Konyalı, 1945:718). Sessizliğe gömülen Akşehir, büyük zaferin müjdesini ve Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki askerlerin dönüşünü bekliyordu.

"Dönüşünü bekliyor.

Kızıl saçlı çocuklar

Dönüşünü bekliyor.

Ufuklarda kara bulutlar

Dönüşünü bekliyor.

Ay yıldızlı bayraklar

Dönüşünü bekliyor

Mahşeri yaşamış ordular.

Dönüşünü bekliyor.

Kıvılcım kapmış sevdalar

Akşehir’den dalga dalga

Mermi çeken kağnılar

Yalın ayaklı Ayşe'ler, Fatma'lar

Gözü yaşlı yavrular.

         Dönüşünü bekliyor."

Akşehir’in sessiz bekleyişi uzun sürmedi. Bir hafta sonra Akşehir çarşısına hızla gelen bir atlı:

“Savaşı biz kazandık. Zafer bizim. İzmir’e doğru gidiyoruz.” diye bağırarak sessizliği bozmuştu(18). Nihayet Akşehir’de dokuz ay on gün beklenen zafer doğmuştu ve Akşehir, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında etkili bir rol oynadı...

 

 

 

 

 

 

GAZİ PAŞA TAARRUZ İÇİN AKŞEHİR’DEN AYRILIYOR

24 Ağustos 1922 günü Akşehir’deki ikametgâhında sabah erkenden uyanan Mustafa Kemal Paşa yolculuk hazırlıklarına başlamıştı.

Akşehir tarihinin en heyecanlı gününü yaşıyordu. Erkenden Akşehir - Afyon yolu üzerindeki bütün binaların damları, sokak başları, Gazi Başkumandanı, Büyük Erkânı harbiye Reisini ve 9 ay 10 gündür misafir ettikleri Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’yı uğurlayacak, selametleyecek ve alkışlayacak olanlarla dolmuştu.

Karargâh Binası’nın önüne heyecanlı bir kalabalık gelmişti. Bütün büyük misafirler birer birer Akşehir’i terk ettiler. Nihayet Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşanın otomobili Karargâh Binası önüne yanaştı. Aşağıya inen İsmet Paşa alkışlar arasında otomobiline bindi, yanına Erkânıharbiye Reisi Asım Bey’i de aldı. Otomobil gözyaşları, alkışlar ve dualar arasında uzaklaştı. …

Biraz sonra minarelerde verilen Es-sâlâların yankıları yaslı ve hüzünlü şehrin

üstünde gözle görülmeyen fakat sezilen bir başka tül serpiyordu. Sessizliğe gömülen Akşehir büyük zaferin müjdesini, Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki askerlerinin dönüşünü bekliyordu.

Mustafa Kemal Paşa Nutukta bu ayrılışı: “24 Ağustos 1922’de karargâhımızı Akşehir’den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirttik” şeklinde belirtmektedir.

 

AKŞEHİR TELGRAFHANESİ KONTROL ALTINDA

24 Ağustosta yaşananları Korgeneral Nuri Berköz anılarında:

“Batı Cephesi Karargâhı, Akşehir’den savaş alanına hareket ederken, istihbarattan bir tel gelmişti; bunda Trikopis ile Diyenis’in arasının açık olduğu bildirilmekteydi. Teli Cephe Kumandanı’na ben götürmüştüm:

“-İşte bu iyi haber” dedi ve karargâh Kocatepe’ye doğru harekete geçti. Cephe karargâhının otomobil kısmını, Adanalı zenginlerin Garp Cephesi Karargâhı’na hediye ettikleri otomobiller teşkil ediyordu. Biz tam hareket ediyorduk ki, Başkumandan beni çağırarak:

“- Nuri sen burada kalacaksın, telgrafhaneyi emrine alacak, hiçbir yere haber sızmamasını sağlayacaksın. Gelen haberleri bana ulaştırırsın!” buyurmuşlardı. Hemen telgrafhaneyi, Üçüncü Şube Müdürü Rasim Bey ile beraber, emrimize aldık. Taarruzun başladığı 26 Ağustos’tan 30 Ağustos’a kadar telgraf memurlarını evlerine bile göndermedim. Yemeklerini yanımızda yiyorlar, tuvalete bile nöbetçi yanında çıkıyorlardı. Herkes bu sükûttan şüphelenmişti. Sık sık meclisten arıyorlar, Başvekil Rauf Bey, Dâhiliye Vekili

Adnan Bey, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istiyor, durmadan nerede olduklarını soruyorlardı. Ben de verdiğim cevapta: “Efendim, Başkumandan kıtaatla beraber, teftişte” gibi sözlerle oyalamaya çalışıyordum. 27 Ağustos’ta Rauf Bey, çok kızgın olarak telgraf başında: “Nuri Bey, ne oluyor? Herkes merakta, burada türlü rivayetler dönüyor…” diye çıkışmıştı. Ben de, cevabımda: “Efendim Cepheden top sesleri geliyor…” diye cevap verdim.

Hâlbuki ben Akşehir’deydim. Cepheden gelen top sesleri duyulamazdı, taarruz başlayalı iki gün oldu, düşmandan bir hayli yer kazanılmıştı. Ertesi gün Rauf Bey merakla tekrar sordu; ben gelen soruları cepheye ulaştırıyorum,

Başkumandandan aldığım talimata göre idare ediyordum. Ertesi gün, “Nuri Bey, cepheden ne haber diye sordular. Cevabımda: “Efendim top sesleri uzaklaşıyor, derinden geliyor.” diyerek, bir endişenin olmadığı, sevinecek bir haberin, yakında resmi bir ağızla ulaşabileceği hissini uyandırıyordum.

1 Eylül’de ise, Akşehir’den Başkumandanın imzası ile meclise şu teli çektim:

“Garp Cephesinde, 26 Ağustos’ta başlayan taarruzumuz, Afyonkarahisar, Altıntaş, Dumlupınar arasında, büyük bir meydan savaşı halinde, beş gün beş gece devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın kahramanlığı, zaferimizin sağlanmasını mümkün kıldı. Zalim ve mağrur bir düşmanın asıl kuvvetlerini, akıllara dehşet verecek katiyetle imha etti.

En büyük kumandandan en gencine kadar, ordularımıza hakim olan fikir, milletinin gösterdiği vazife uğurunda, hayatını bile seve seve vermektir. Bunu muharebe meydanında görerek bütün milletime haber veriyorum.”

Bunu çektikten sonra Akşehir’de vazifem bitmişti. Doğru cepheye geldim.” şeklinde belirtmektedir.