Hafta sonu geldi mi benim gezme duygularım depreşmeye başlıyor. Bu pazarda öyle oldu. Nereye gitsek diye düşünürken birden aklıma Beyşehir düştü. İstanbul’da avukatlık yaptığım yıllarda sanırım 2001 de bir kez gitmiştim Beyşehir’e. Pazar sabahı yola çıktığımızda saat dokuzu biraz geçiyordu. Önce Reis kasabasında yol üzerindeki Cemalettin Emir Yavaşgel Türbesini ziyaret ettik. Reis’den sonra Doğanhisar üzerinden Hüyük ve oradan da Beyşehir’e geçtik. Doğanhisar Hüyük arası Beyşehir göl manzarası harika. Arka planda doruklarında kar olan Toroslar,Beyşehir gölü ve cetvelle çizilmiş gibi tarım toprakları. Beyşehir,görsel olarak çok hoş bir yerleşim yeri. Bir yanda Türkiye’nin üçüncü büyük gölü diğer yanda Toroslar. Beyşehir’de ilk durağımız Eşrefoğlu Camii ve külliyesi. Binikiyüzlü yılların sonunda yapılmış bu cami muhteşem bir ahşap işçiliğine sahip. Ahşabın sıcaklığı ve güzelliğini burada görmeniz mümkün. Benim gibi ahşap hastası birisi için bulunmaz nimet olan camide bir saatte yakın kaldık. Sonra öğle ezanına da uyarak öğle namazımızı burada eda ettik ve caminin yakınında ki Ceylanlar Antikacılığın sahibi Hayri Ceylan beyle uzun bir sohbete başladık. Kendisinde nadide parçalar var. Bir kısım parçaları inceledikten ve fiyat aldıktan sonra istemeye istemeye veda etmek zorunda kaldık. Beyşehir’e gelinir de sazan yenmeden dönülürmü. Bizde kurala uyduk ve meşhur sazan tavayı miğdeye indirdik, sazanlarda maşallah öksüz doyuran. Gezilecek yer çok diyerek tekrar çıktık yola. Beyşehiir’in 18 km dışındaki Fasıllar köyündeki tarihi eserler ise bir harika ama ilgisiz bir şekilde öksüz bir çocuk gibi boynu bükük yatıyorlar. Neden yıkıldığını çözemediğim takribi üç,dört metrelik ve üzerinde hem insan ve hem de iki aslan fiğürü bulunan anıtın hala neden kaldırılmadığını anlamak mümkün değildir. Yine o kadar tarihi kalıntının bulunduğu mekanlar kim kime dumduma, al eline kazmayı izinsiz kazı yap kimse ne yapıyorsun demez, öyle bir ortam yani. Kalıntılara gidilen yol tam köyün girişinde sol yanda. Ama tabela olmadığı için herkes pas geçiyor ve önce bir köye girip birilerine sorduktan sonra geri dönüyorlar. Biz millet olarak elimizdekilerin kıymetini bilmediğimizden çoğu tarihi eserlerimiz ya böyle ilgisiz bir şekilde duruyor yada birilerince kalk gidelim dendiğinden yurtdışındaki müzelerde sergileniyor. Ören yerinden ayrılıp Isparta yolu üzerindeki Eflatun Pınar Hitit anıtına geldiğimizde akşam olmak üzere idi ve fotoğraf makinamızın da şarjı bitmiş idi. Dönüş de Akşehir’e Şarkikaraağaç üzerinden gidelim dedik ve doyumsuz manzaraları bu kez hafızalarımıza kaydettik. Bir saatlik yolculuktan sonra eve geldiğimizde saat çoktan akşamın altısı olmuştu.