Yıl 1987. O yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuş ve staj sonrası da serbest avukatlık yapmayı düşündüğümden avukatlık stajımı yapmak üzere memlekete yerleşmiştim. O yıl stajyer bolluğu vardı Ereğli Adliyesinde. Ben,Ali,Mustafa,Tural,Naci,Şenol ve Ali İmran. Mustafa ile fakültede aynı sınıf da (Tek) ve Ereğli’li olduğumuz için okuldan tanışıyorduk. Ama Ali İmran ile adliyede staj odasında tanışmıştık. Kendisi ilk iki yılını sanırım Selçuk Hukuk da tamamladıktan sonra yatay geçişle bizim Fakülteye kayıt yaptırmış ve çiftlerin sınıfında imiş. Bir süre sonra Ali İmran, Naci ve Şenol hakimlik stajına başladılar ama günlerinin çoğu stajyer odasında geçiyordu. Staj günleri güzel günlerdi. Ekip iyi ve kafa dengi olunca stajyer odadasın da Ereğli mavrası ise bol oluyordu. Dün bir ekim Salı sabahleyin bir avukat arkadaşımla dairede otururken avukat arkadaşa barodan mesaj geldi, yıkıldım. 25 yıllık dostum Ali İmran vefat etmişti. Rahmetli ile en son, oğlumun mezuniyet töreninde Selçuk Üniversitesinde görüşmüştük yüz yüze. Gayet sağlıklı görünüyordu. Rahmetli, hayat dolu, neşeli bir kişiydi. Ağız dolusu kocaman kocaman gülerdi. Rahmetli çay içelim demezdi, ılıntı idi onun için sıcak içeceklerin adı. Onun deyimiyle kışın ılıntı yazında soğukluk içilirdi. Soğukluğun karşılığı sıcaklık olmalıydı ama çay hiç sıcak gelmediği için ılıntı koymuştu adını çayın. Ben bu kelimeyi sevmiştim. Ara ara kullanır ve soranlara da Ali İmran’ın fikir babası olduğunu anlatırdım. Başarılı ve örnek bir hukukçu idi. Konya’da Ağır Ceza Başkanı iken acı ölüm onu da aldı aramızdan. Sevgili dostum, nur içinde yat, mekanın cennet olsun…