Bugün 12 Eylül 2020.

Her gün, çoğu aynı silahlarla öldürülen sağcı solcu gençlerin sayılarının artarak şartların oluşmasını sabırla bekleyen faşist cuntanın “Tamamdır” diyerek, Türk halkına bilmem kaçıncı kez yazılan acı ekonomik reçeteyi uygulamaya geldiği 12 Eylül 1980’in üzerinden tam 40 yıl geçti. 

Anne babalara; önce “İyi ki darbe oldu, çocuklarımız kurtuldu” dedirtecek senaryoyu, sonrasında da o acı reçetedeki ilaçları yutturanların ülke yönetimine el koydukları günün üzerinden tam 40 yıl geçti.

Kendisinden 20 yıl, günümüzden 60 yıl önce yapılan ve bir başbakan, iki de bakanı idam sehpasına göndererek tarihin utanç sayfalarında yerini alan bir önceki ihtilali bile, getirdiği Anayasanın fazla özgürlükçü olduğu ve Türk halkına bol geldiği gerekçesiyle eleştiren, o Anayasayı değiştirmeye gelen 12 Eylül darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti.

Kışlalarından çıkarılan tankların, paletleriyle yurtseverlerin üzerinden geçtiği, gençlerimizin “Bir sağdan, bir soldan” asıldığı günlerin başlangıcı olan o günün üzerinden tam 40 yıl geçti.

Darbeciler, idam sehpalarında iğrenç bir denge sağlama peşinde olsalar da sol omuzlarındaki apoletleri biraz daha kanlı, kararları çok daha fütursuz oldu. Bu satırların yazarının; bir jandarma erini öldürdüğü suçlamasıyla tutuklanan, dosyadaki tüm deliller aksini gösterse de idamına karar verilen, henüz 17 yaşına girdiği için yaşı büyültülen Erdal Eren’in idam sehpasına gidişine öfke ve hüzünle şahit olmasının üzerinden tam 40 yıl geçti.

Önce anarşi yaratarak, sonra da o anarşiyi gerekçe gösterip yönetime el koyarak ülkeyi bir kez daha kan gölüne çeviren cuntacı generallerin, bütün bunları yaparken; bir yandan kürsülerden halka Atatürkçü nutuklar atmalarının, diğer yandan da kendileri gibi bir başka Amerikan projesinin temellerini atmaya başlamalarının üzerinden tam 40 yıl geçti.

Bugün 12 Eylül 2020. 40 yıl önce içirilen o acı kahvenin hatırı da kalmadı artık.

Ama katledilen canlar 40 yıl sonra bile aklımızda.

Erdal Eren’in, idamından on altı saat önce gazeteci Savaş Ay tarafından çekilen fotoğrafındaki bakışları, Aysel Gürel ve Sezen Aksu’ya ağıt gibi bir şarkı yazmaları için ilham oldu. İkilinin birlikte yazdığı sözleri Onno Tunç besteledi.

Ve 40 yıl sonra bile; “Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda.”