Bu yazımı gençlerden okuyan olursa; yakın tarihimize dair bir parça bilgi sahibi olmalarına katkı sağlamaktan memnuniyet duyarım. Orta yaşlı ve benim gibi epeyce yaş almış olanlar ise zaten leb demeden leblebiyi anlayacaklardır.

2022 yılında; “Benim vatandaşım çöpten rızık, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlar ‘açız’ diye bağırıyorsa, ev kirasını-elektriği-suyu ödeyemiyorsa, yüzde 25’i açlık sınırının yüzde 50’si yoksulluk sınırının altındaysa; ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.” denilerek muhalefet yapıldığını hatırlarım. Şimdi ise geçinemediğini söyleyenler, çapul tüccarı olarak nitelendirilmeyi göze almak durumundalar.

Muhafazakar bir iktidar döneminde havada uçuşan iddialar ve küçük çocukların maruz kaldığı akıl almaz işlere karşı liramız daha fazla değer kaybedemez müjdesiyle avunmaya çalıştığımız bu günlerin tarihinin yazılmasındaki payımızı ve rolümüzü unutmayalım. Varsayalım ki bir televizyon kanalı için yeni bir dizi ya da film çekilecek, oyuncuların seçimi ise bizlere bırakılmış. “Onlar bu terör örgütüyle, şunlar diğer terör örgütüyle kol kola” argümanına sarılarak mı seçeceğiz yoksa yaşadıklarımızı kendi akıl ve vicdanımızdan süzerek mi?

İnsanların en önemli haklarından biri, Mutluluk Hakkı. Diğer taraftan zeka, doğuştan ve olduğu kadar olan bir şey iken; edinilmiş bilgi, duygu ve görüşlerin toplamına ise akıl diyoruz. İnsan olmak bakımından hakkımız olan mutluluğa erişmek için hem eğitim gerek hem de sorgulayabilmek ve aklımızı kullanmak.

Sahnede gereksiz dekorlara para harcamayan, tanınan süreyi verimli kullanan, her biri kendi konusunda eğitim almış çalışkan oyuncularla iyi bir oyun sahnelenebilir. Unutmayalım; beğenmezsek değiştiririz. Patron seyircidir.

Hoca’mıza Rahmet!

Zeka ve akıldan söz edip de Nasreddin Hoca’yı anmamak, gerçekten mümkün değil. Günümüzde artık çocuk fıkraları olduğu düşünülen birçok anekdot, bu nedenle Hoca’nın memleketinde bile “kendi bindiği dalı kesenlerle” sıkça karşılaşmanıza neden oluyor. Şimdilik bunu bir tarafa bırakıp, bugünkü yazımın hatırlattığı iki fıkrası ile Mizahın Büyük Ustası Nasreddin Hoca’mıza selam duralım.

Nasreddin Hoca bir köye gittiğinde halk, Hoca’yı imtihan etmek ister. “Hocam, padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?” diye sorarlar. Hoca şöyle bir arkasına yaslanır, sonra da sakalını sıvazlar ve “Bunu bilmeyecek ne var?” der. “Elbette çiftçi büyük, eğer çiftçi olmasa padişah acından ölürdü.”

Hoca’ya sormuşlar; “Yokuşu mu seversin inişi mi?” Süleyman Demirel’e referans olacak cevabını yapıştırmış; “Düz yol yok mu?”