Aranızda, okula giderken sabahları uyanıp yataktan çıkmayı geciktirmek için yukarıdaki cümleyi söylememiş olanınız var mı?

Ben öğrenci iken üst kat komşumuzun bebeği olmuştu ve odası da benim odamın üstündeki odaydı. Rahmetli annem beni uyandırmak için her sabah ismimi kaç kez söylemek, bağırmak, haykırmak zorunda kaldıysa; inanın şaka değil, çocuk konuşmaya başladığında söylediği ilk kelime “anne” ya da “baba” değil “Coşkun” oldu.

Kızım okula başladığında öğlenci olduğu için böyle bir sorun yaşamadık ancak ağabeyi yani oğlumun okulu tam gündü. Peki ben ne mi yaptım? Ne onu ne de kendimi kandırdım. Sabahları uyanması gereken saatten yarım saat önce uyandırırdım. Bana “anne” diyemeyeceği için “baba, 5 dakika daha” derdi. Ben de ona “sana 5 dakika değil, yarım saat veriyorum” derdim. Çok işe yaradı.

Anne, 5 dakika daha. 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan bir partinin, seçim kampanyasında “her şeyi ben düzeltirim” demesi kadar enteresan olan bir diğer söylem de işte bu; anne, 5 dakika daha.

Parmak boyası gelmeden seçime razı olmayın dedik. Öyle ya; İstanbul seçimlerinde CHP oy çalmıştı, bu tekrarlanmamalıydı. İşin ilginç yanı; bu kez parmak boyasını isteyen muhalefetti ancak iktidar gerek duymadı. Muhalefet de konunun üstünde durmadı.

İmamoğlu için siyaset yasağı konuşulmaya başlandığında, adaylığını ilan edin dedik. İptal edilen ilk seçimin ardından 800 bin ilave fark atarak yeniden kazanan sağlam bir figür için yasak getirilebilir miydi ya da getirildiğinde, halkın buna sandıkta tepkisi ne olurdu?

Bu ve benzeri gerçeklere rağmen aday açıklandı, seçim yapıldı, kazanan kazandı ama kaybeden yok gibi hayat devam ediyor. İnanılması güç vaatlere meyleden seçmen, örneğin Akşehir’de “artık il olacaksınız” açıklamasına rağmen oyunu diğer adaydan yana kullandı. Farklı kazanma iddiasının yerini hangi söylem aldı; “Anne, 5 dakika daha.”

Evladını uyandırmaya çalışan anne babalar; sabahları “peki” demek zorunda kaldığınız 5 dakikaları öylesine kanıksıyorsunuz ki aslında belki de günde 24 saat uyutuluyorsunuz. Kim tarafından, diye sormayın. Pışpışlayanın haddi hesabı yok.

Örneğin sigorta sektörüne bakın; sigorta acenteleri sigortacılık dışında ikinci bir iş yapamazlar. Yapsalar, bunun bir vatandaşa ya da başka bir sektöre zararı olur mu? Sanmıyorum ama her meslek gurubunun sahip olması gereken standartlardan birisi, belki de en önde geleni budur çünkü yapmaya karar verdiğiniz işe odaklanmış olmanız istenir. Sigorta şirketlerinin risk satın almalarına aracılık eden acentelerin bile ikinci bir iş yapmaları yasaktır. Bir de medyaya bakın. Kamuoyu oluşturmak ve halkı yönlendirmek açısından en büyük güç olabilen medyaya. Sonra bir de oylarımızla seçilen siyasetçilerin Meclis çatısı altında ne yaptıklarını ya da yapmadıklarını araştırın.

Lütfen artık “5 dakika daha” demeyin. Ekrem İmamoğlu’nun Genel Başkan olması durumunda; siyaset yasağı gelmez ise sorun yok, gelir ise bence yine sorun yok. Ülkenin kurucu partisi kendisine yeni bir genel başkan daha seçer ve CHP yerel seçimlere, halkın gerçek mağduriyeti gördüğü bir ortamda girer. Demirel’in solucan hikayesi örneğinde olduğu gibi hep aynı şeyi anlatmanın ve yaşamanın anlamı yok.