Osmanlı dönemi şairlerindendir. Asıl adı Yusuf’tur. Nabi mahlası ile şiirler yazmıştır. 1462 yılında Urfa’da doğmuş, 1712 yılında da İstanbul’da vefat etmiştir. Nabi hacca gidişinden 5 yıl sonra yazdığı, hac menzillerini anlattığı ve bu menzil üzerindeki ziyaretgahlar hakkında bilgiler sunduğu “Tuhfetü’l Haremeyn” isimli eserinde, hac menzilleri içerisinde bulunan Akşehir’den de bahsetmiştir. 1679 yılında Akşehir’e uğrayan şair; Nasreddin Hoca Türbesi, Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi ve Nimetullah Nahcivani’nin türbelerini de ziyaret etmiştir. Nabi Akşehir ile ilgili bizlere şu bilgileri aktarmıştır:

“Akşehir kasabasında kutb-ı da’ire-i irfan Şeyh Mahmud-ı Hayran hazretlerünün mazmunu nakş-ı kitabesi olan astan-ı alisi ve Ni’metu’llah-i Nahcevani hazretleri ziyaret olunup be-tahsis leta’if-i meşhure-i muhtemilü’s-sıdkı deva’ir-i akaki nümudar-ı kal’a-i kahkaha eyleyen aleyhirramenün ziyaret-i hak-i za’faran-ı hassıyyet-i hamde ferması ile iktisab-ı inşirah-ı derun olındıkdan sonra miyan-ı kuh-ı behişt- şükuhta vaki vadi-i hatır- rübada olan kast-ı İrem-Nümun sultan-ı behişt mekan Murad Han Gazi,tabe serah hazretleri azimet –i feth-i Bağdad esnasında Seyhü’l İslam –ı ali-makam Yahya Efendi ilasiye –endaz-ı teşrif olduklarında, heva-yı hatır –zidası kah rüb-ı zamir-i şehriyari olmagın nüzhet-i nişemen-i şevk-güster ütavaret-i haval-i ruh –perverin mutazam-min nev-nihal-i ravza-i saltanat ile safha-i divarin tezyin buyurmuşlar.”

Günümüz Türkçesi İle:
“Akşehir kasabasında ilim ve fazilet dairesi merkezi olan Şeyh Mahmud Hayrani Hazretlerinin büyük dergahı ve Seyyid Nimetullah Nahcivani Hazretleri ziyaret edilip özellikle devrin meşhur ve hoş sesleri ile kahkahaya boğan Hoca Nasreddin ziyareti ile derin bir iç açılması yaşandıktan sonra hatır vadisinde bulunan cennet mekan Gazi Murat Han’ın Bağdat fethi sırasında Seyhülislam Yahya Efendi ile gelişleri evleri ferahlatmış, tazelik ve güzellik dağıtmıştır.”

NABİ VE NASREDDİN HOCA
“Ruy-ı zerdim piste-i leb bestesin handan ider Za’feran nev’i nabatın Hace Nasreddin’indir.” (Nabi Divanı 62) Şair Nabi divanında Akşehirli Nasreddin Hocayı zaferan bitkisi olan safrana benzetmiştir. Buradaki betimlemede neden Hocayı safran çiçeğine benzettiği sorusu şu şekilde açıklanabilir:

Zerd-rûy Sarı yüz, Sarı yüzlü, libâs-ı hazân Sonbahar giysisi, sararmış bitki örtüsü, rû zerd Sarı yüzlü, ruh-ı zerd Sarı yüz, zer hâme Altın kalem, güneş ışığı, zerdîi Yüz sarılığı, gendüm-gûn Buğday benizli, varak-ı zerd-i hazân Sonbaharın sarı yaprağı, reng-i çihre-i kâh Saman renkli yüz, çehre.

Görüldüğü üzere şair; sarı rengini, aşk ıstırabından sararmış, yüz, sonbahar mevsiminin rengi ve insan yüzü ile güneş ışığı için kullanmıştır. Sabah, altın kanatlı bir kuştur. Güneş ışıkları sarı renkleriyle onun kanatlarıdır. Bazen sarışın bir güzele vurulan şair onu, afet-i zerdmû olarak niteler ve onun altın saçlarının zincirine vurulmadan huzur bulamayacağını söyler. Aşık, aslında derdini, aşkını gizlemek ister, fakat iç ateşini ayva gibi sararmış yüzü ifşa eder. Sonbaharın elbisesi tek renktir, o da sarıdır. Şair, bazen bir teessüf duygusu içinde yaşadığı çelişkileri paylaşır okuyucusuyla: Yüz sarı ve saçlar ak, beden hasta, can zayıf olduğu halde gönül yine de ihtişamdan vazgeçmez. Samanın rengi sarıdır ve mıknatıs onu çeker. Şair, sararmış yüzünü samana teşbih eder. Bu solmuş, sararmış yüz, sevgiliye keyif verir, onu güldürür. Zira zaferan, bitki türünün Nasreddin Hocasıdır. Şairin yüzü, sarı yaldızla yaldızlanmış dert mektubudur. Mısralarda anlatıldığı üzere sevgilinin sararmış solmuş hali sevgiliyi güldürür. Bu yüzden de Nasreddin Hocayı safran çiçeğine benzetir.

IV. MURAT HAN’IN REVAN VE TEBRİZ SEFERİ RUZNAMESİNDE AKŞEHİR

IV. Sultan Murat, Bağdat seferinde iken Akşehir’e de uğramıştı. Yukarı daki kısımda da belirtildiği üzere, Akşehir halkı Sultan IV. Murat’ı sevinç ile karşılamıştı. IV. Murat’a ait Revan ve Tebriz seferi ruznamesinde Akşehir’e uğrak verildiği yazılmıştır. Bu ruzname dönemin divan şairlerinden biri tarafından sade bir Türkçe ile yazılmıştır. Ruznamede, sefer esnasında ordunun geçtiği şehirler köyler, ordunun gördüğü sıkıntılar yazılmıştır. Yazılan Ruznamede Akşehir’e gelinmeden önce Bolvadin ve Sultandağı’na uğranıldığı da şu şekilde kayıt edilmiştir:

“Zi’l-ka’de 4 Cum’aertesi: Bugün Polavadin (Afyon-Bolvadin) Sahrâsı’na nüzûl olundu. Ve bu menzilde, kuru sovukdan ve bataklu balçıkdan ‘usret çekilüp, sekiz sâ’atde Konağa gelindi. Ve Anadolu (Kütahya) Beğlerbeğisi bugün yolda, Sa’âdetlü Pâdişâhımız’ı selâmlayup, Eyâleti ‘Askeri’le Ordû-yi Hümâyûn’a dahil oldu. Ve bu menzilde, Nogay’ın Oğlu Arsla(n) Bek katl-olunacak mahalde (sırada), Silahdâr, Sa’âdetlü Pâdişâhımız’dan dilek edüp, cürmü ‘afv-olundu.

Zi’l-ka’de (5) Pazar: Bugün, İshaklu nâm mahalle nüzûl olundu. Ve bu menzile, dörtbuçuk sâ’atde gelindi. Ve İzmir Kaadîsi, kuttâ’i-tarîk olanlara mu’în olmağla, bu menzilde, boğulması içün, Emir gitmişdir. Ve Yalvaç Kaadîsinin dahi, Otak-ı Hümâyûn önünde başı kesildi. Ve gecesi dahi, bir şakî Yeniçeri, katlolundu.

Zi’l-ka’de 6 Pazarertesi: Bugün, Akşehir nâm menzile, beş sâ’atde nüzûl olundu. Hoca-Nâsıreddîn, bunda medfûndur.”

Kaynakçalar: Nurgül Özcan “ Nabi Divanı’nda Medine” Ankara 2013 s.2039, Abdülkadir Karahan “Nabi” DİA, C 32 İstanbul 1992 s.258, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sultan Murat Han’ın Bağdat Seferi ve Kasr-ı şirin Antlaşması, yüksek lisans tezi, Yunus Emre Konuk, Nabi divanı 62 TC. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür Turizm Müdürlüğü yayınları şehir kitaplığı dizisi: 15 Prof. Dr. Mahmut Kaplan.
Devam edecek ….