Çanakkale içinde vurdular beni, kimimiz nişanlı kimimiz evli…

Minibüsünün homurdanan gürültüsü kesilmişti. Gatırağaç yolundan belediyeye inerken dudağımdaydı Çanakkale türküsü; “Çanakkale üstünü duman bürüdü/13. Fırka harbe yürüdü of gençliğim eyvah.” Geçtiğim ince ve uzun yoldan mektubu kesilen, gençliğinin baharında yitip giden kaç ömür, kaç can geçmişti -kim bilir- ve ben dinlediğim kaç acıklı savaş öyküsünün son melodisi olacaktım bu kez.

Soğuk bir Aralık akşamı arayıp hal hatır sorduktan sonra, “Ee benim de bir hikayem var, ne zaman yazacaksın?” diye sordu. Sesindeki titremeden belliydi. Yetişmeye çalıştığım onca öykünün son şahidi, bir kahramanı yaşatmanın telaşesine kapılmıştı. Bu kez kahraman, Yeşilçiftlikli Kadılardan Ahmet’ti.  100 yıldan fazla geçmişti Ahmet’in yaşadıklarının üzerinden… Tam bir asır sonra anlatılacak, yazılacak bir anı, bir acı, belki de dökülen onlarca gözyaşı.

Aşağı mahalleden kasabalıları ile selamlaşarak geliyordu. Üzerinde pardösü, soğuktan korunmak için atılan bir atkı, yakasında hiç çıkarmadığı Mustafa Kemal rozeti. Beni görünce İç Ege şivesiyle hoş geldin dedi ve buyur etti makama. Üzerindeki pardösüden çok sinesinde taşıdığı yüktü yüzüne yansıyan… “Şehit oldu zannettiğimiz amcamızı ben buldum” dedi. Derin bir iç çekiş sonrası anlatmaya başladı yaşadıklarını:

“Cihan harbi çıkmış memlekette. Köyümüze de haber salınmış, eli silah tutanlar askere diye. Ahmet dar bir akşam vakti karısı Ayşe ile vedalaşmış. Oğlu Mehmet’in kokusunu çekmiş içine. Helallik almış anasından, babasından ve köylülerinden. Görülen talimler, çekilen hasret ve özlem. Sonra Çanakkale’ye varmış. Düşman ha geçti ha geçecek. Siper etmiş kendisini. Köylülerimiz de ordaymış; Topal Sadık, Eberli oğlunun Hüseyin, Çilvelilerden Mehmet Emin ve niceleri. Geçirmemişler düşmanı. O cephe bu cephe derken geçmiş 8-10 yıl. Köyde şehit bilmişler Ahmet’i. Öyle ya, Çilvelilerin Mehmet Emin şehit olmuş, Hafız Ömer Oğullarından Hamza ve Mehmet, İbrahim çavuşlardan Mehmet. Köyden harbe gidenler dönmemiş. Belki de bu yüzden büyük amcamız Ahmet’i de öldü bilmişler.

Aile büyükleri oturmuş, düşünmüş taşınmışlar. Bir sabi ile tek başına biçare kalan Ayşe nereye gidecek. Taş basmışlar bağırlarına, Ahmet’in oğlan kardeşi Ali’ye gelin etmişler Ayşe’yi. Bir vakit sonra Ali de harbe gitmiş. Bu kez Kurtuluş Harbi başlamış. Gediz, Kütahya, Dumlupınar… Derken dökülmüş Yunan denize. Ali, gazi olarak köye dönmüş. Ayşe’den çocukları olmuş, üçü oğlan biri kız. 

Aradan geçen onca seneden sonra Gökçeada Öğretmen Okulu’nda öğrenciydim. Ahmet dedemizin hikayesini biliyordum. Günlerce, aylarca aradım taşların üzerinde ismini. Ne bir isim vardı ne de başka bir şey. İsmi bulamasam da araştırmaya devam ediyordum. İzin günlerinde şehitlikleri bir daha dolanıyor, acaba gözden mi kaçırdım diyordum. Yine bir ziyaret sonrası rehber öğretmenimle bu konuyu konuştum. Öğretmenim eğer isim yoksa İngiliz’e esir düşmüştür, Malta’ya gitmiştir. Sağ kaldıysa esir değişiminde ülkeye dönmüştür, dedi. Devam ettim araştırmaya ama bulamadım.

Okul bitmiş, köyümüze dönmüştüm. Bir gün Akşehir’e vardım. Akşehir’de gezerken bir dükkan ismi dikkatimi çekti; “Çivlikli Hasırcı Kel Hacı” yazmaktaydı. Selam verip içeri girdim. Biraz sohbet ettikten sonra köyümüze döndüm. Köye gelince öğretmen olan amcamız İbrahim’e durumu anlattım. İbrahim amcam bir süre sonra babamı da alıp Hasırcı Kel Hacı’nın dükkana varıp kendi vaziyetlerini, Çanakkale’de kalan dedeleri Ahmet’i tanıyıp tanımadıklarını sormuşlar. Daha sonraki zamanlarda, Kel Hacı’nın dedemiz Ahmet olduğunu, Çanakkale savaşına katılıp esir düştüğünü, çocuklarına da kesinlikle Sultandağı’na gitmemeleri gerektiğini söylemiş. Yine bu dönemlerde Akşehir PTT Müdürü olan Yeşilçiftlikli bir memur, aile ile bir vakit sohbet etmiş. Bu kişiye de bu vaziyet anlatılmış. Dedemiz Ahmet, esirlik sonrası Akşehir’e dönmüş. Akşehir’de Çiftlikli birinden, karısının kardeşi ile evlendiğini, köye gitmemesi gerektiğini duyunca Akşehirli bir asker arkadaşında kalmış. Sonra Akşehir’de evlenmiş, çocukları olmuş. Biz Ahmet dedemizin torunları ve çocukları ile tanıştık ve akrabalık bağlarımızı sürdürdük.”

Arkasına yaslandı, derin bir nefes aldı. Yüzünde taşıdığı Anadolu insanın masumiyetiyle konuştu; “Belki de Ahmet amcamız en doğrusunu yapmıştı gelmeyerek. Gelse kime ne diyecekti? Ne ulu gönüllü insanmış.”  Sustu bir aralık. Sonra gözlerine kısarak; “Söyler misin hocam” dedi, “Vatan kurtulsun diye kaç acı daha çekilmeli, kaç fidan yarimsiz kalmalı?”

Dipnot: Anlatılan yaşanmışlıkta ismi geçen ve Milli Mücadeleye katılarak Gazi olan Kadıoğullarından Ali, Yeşilçiftlik nüfusuna kayıtlıdır. Soyadı kanunu ile birlikte Sakal soyadını almıştır. Kendisine 126541 seri numaralı İstiklal Madalyası Beratı ve İstiklal Madalyası verilmiştir. İstiklal Madalyası Beratı, kahraman gazinin torunlarından Yeşilçiftlik Belediye Başkanı Mehmet Ali Sakal’dadır. Madalya ise kahramanın torunlarından Murat Ali Sakal tarafından muhafaza edilmektedir. Kabri Yeşilçiftlik kasabasındadır.