“Onu kaybettiğimizde, ölüm haberini bize telgrafla bildirmişlerdi, ben de o gibi öğretmen olmuş ve maaşımdan ona yaklaşan bir bayram için bir kazak almış ona göndermiştim. Dedem bu kazağı üzerine giyerek herkese göstermiş. Çok sevinmiş. Onun ölüm haberini aldığımda; Türk tarihinin önemli öğretmenlerinden birini kaybetmenin acısız tarifi yüreğimi dağlamıştı. İstiklal Harbi gazisi idi ve onlarca öğrenci yetiştirmişti.”

Böyle başlamıştık Aysel öğretmen ile konuşmaya. Konumuz dedesi Arap Muallim’di. Akşehir’de İstiklal Harbi gazilerini araştırmaya başladığımızı duyunca, dedesinden bahsetmek istediğini söylemiş, ben de severek kabul etmiştim. Uzunca zaman kendisi hakkında bilgiler derlemeye çalıştık. Aysel öğretmen, elindeki kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile Ankara’da çeşitli resmi kurumlar ile yazışmalar gerçekleştirmiş, dedesinin izlerini sürmeye başlamıştı. Ben de bir taraftan Milli Eğitim Müdürlüğü ile temasa geçmiş, bu kahraman vatan evladının özlük dosyasına ulaşmaya çalışıyordum. En nihayetinde, okuyacağınız bu yazı ortaya çıktı.

“Dedemin dizinin dibine oturup, onun anılarını dinlerdim. Mustafa Kemal’den bahsederdi bana. Ne Kahraman bir komutanmış meğer. Dedem Atamızı anlatırken, ben gözlerimin önünden mavi gözlü devi düşlerdim. Bak yavrum derdi; bu vatan öyle kolay kurtulmadı, ne kanlar ne canlar verildi bu topraklar için. Devam ederdi anlatmaya. En heyecanlısı idi savaş öykülerini dinlemek dedemin. Çocuk olunca belki de şimdilerde pek çok anıyı silik anımsıyorum. Bursa’da öğretmen okulunda öğrenci iken, harp patlak vermiş. O da her kahraman Türk evladı gibi, vatanın namusunu, düşman potinleri altında çiğnetmemeye ant içerek varmış askere. Yedek subay olarak görevlendirilmiş. İlk önce Sakarya Harbine, ardından Afyon’a… Ve denize dökülmüş düşmanlarımız. O güzel günü şöyle anlatmıştı:

Harp olanca hızı ile sürüyordu. Düşman yakmış, yıkmış ve biçare kalmış şehirleri, yavrucakları, kadınları ile gözlerimizle gördük. Kemal Paşa, ‘Ordular, ilk Hedefiniz Akdeniz’dir’ emrini verince, artık bizim güçlü olduğumuzu, Türk’ün bileğinin bükülmeyeceğini tüm dünyaya göstermiş olacaktık. Gösterdik de yavrum. Düşman ben İzmir’e varmadan denize dökülmüştü. O Venizeleoz diye bağrışanlar, kundakta çocuk öldürenler ve nice acımasız hadsizlikleri milletimize reva görenler şimdi denize açılmış kaçıyorlardı. Kurtulmuştu vatan. Ama yapılacak elbette çok iş vardı.” Telefonda saatlerce konuştuğumuz Aysel öğretmenin ses tınısı değişmişti o günlere gittiğinde…

Akşehir’in ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Rıfkı Dener 1896 yılında Akşehir’de doğmuştur. 1981 yılında ise Akşehir’de vefat etmiştir. Milli Savunma Bakanlığı’nda elde ettiğimiz verilere göre, Sakarya Meydan Muhaberesi ve Büyük Taarruz’da bizzat cephede savaşmıştır. Milli Savunma Bakanlığı’nın aileye göndermiş olduğu resmi kayıtlara göre; Akşehirli Arap Muallim olarak bilinen Ahmet Rıfkı 1915 yılında yedek subay olarak, Akşehir’de öğretmen iken silahaltına alınmış ve daha sonra da Gazze cephesine giderek İngilizler ile savaştığı esnada esir düşmüştür. Arap Muallimin esirlik hayatı hakkında maalesef bir anlatısına ulaşamadık. Daha sonrasında, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruza katılmış ve omzundan yaralanarak, vatanın kutsal bağrını kanıyla sulamıştır. Torunu Aysel Dener, dedesi ile ilgili gazilik anılarını şu şekilde anlatıyor:

“Dedem gazi idi. Bazen çocukken bizle oynardı, ne zaman omuzuna binmeye çalışsak bizi kırmaz bindirirdi. Bindirirdi ama yüzünde acı bir tebessüm oluşurdu. Dedem, savaşırken omuzundan yaralanmıştı. Çektiği bu ızdıraba rağmen bizleri, torunlarını hiç kırmazdı. Zarif bir insandı.”

Türk’ün ateşle imtihanı bitince, askerlik vazifesi de sona eren Ahmet Rıfkı, baba ocağı Akşehir’e dönmüştür. Gazi Paşanın, ülkenin kurtarılmasından sonra, asıl savaşın yeni başladığını duyurmasının ardından öğretmenlik yapmaya başlamıştır. İlk olarak o dönem Akşehir’e bağlı olan Tuzlukçu’da görev yapmış, daha sonra da Akşehir Gazi Okulunda 44 yıl 7 ay öğretmenlik görevinde bulunmuştur. Arap Muallim 1962-63 eğitim ve öğretim yılında yaş haddi sebebi ile emekliye ayrılmıştır. Akşehir’de onlarca öğrenci yetiştiren bu yiğit Akşehirli, vatanı sevmeyi, sevdirmeyi ahlak edinmiştir. Öğretmenliğin yanı sıra keman da çalan Arap muallim, bir dönem Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapmıştır.

ÖĞRETMENLİĞE GİDEN YOLDA AHMET RIFKI’NIN YAŞADIĞI İLGİNÇ HİKAYE

Dönemin şartlarında, Ahmet Rıfkı’nın babası Bilal, oğlunun ilk önce bir iş sahibi olmasını istemektedir. Böylelikle genç Ahmet, Akşehir arastasında bir bıçak ustasının yanında çırak olarak işe başlar. Ahmet Dener’in yaşadığı bu öyküyü öğretmen torunu Aysel Kadriye Dener şu şekilde anlattı:

“Tabi o dönem okumak biraz zormuş. Dedemin babası Bilal de Akşehir’de zabıta olarak çalışmaktaymış. Büyük dedemiz Bilal, dedemi pekte Akşehir’den salmak istemezmiş. Bu sebeple de Akşehir arastasında bulunan bir bıçak ustasının yanına işi öğrensin diye çırak vermiş. Bir gün ustası, hayvan boynuzlarının olduğu bir çuvalı dedemin omzuna yükleyerek bir kişiye götürmesini istemiş. Dedem de bir çuval boynuzla birlikte yola koyulmuş, koyulmuş ama boynuzlardan çıkan kurtlar dedemin sırtına omzuna geldikçe dedem tiksinmiş ve soluğu babaannesi Zarife’nin yanında almış. Babaannesine, nine ben çalışmak istemiyorum, her tarafım kurt oldu demiş. Zarife nene torununun bu haline dayanamamış. Evinin altındaki fırını göstererek; oğlum sen oku ben ekmek satar seni yine okuturum demiş. Dedem daha sonra Bursa’da bulunan öğretmen okuluna kayıt olmuş. Nenem de yıllarca bu fırında ekmek çıkarıp Akşehir’de satarak dedeme harçlık göndermiş, dedemi okutmuş.”

Akşehir’de Arap Muallim olarak bilinen Ahmet Rıfkı Dener 25.06.1981 tarihinde, yetiştirdiği onca öğrenci ve anıları ile bu dünyadan göçmüştür. Kabri, Akşehir Nasreddin Hoca Mezarlığı’ndadır. Ahmet Rıfkı Dener 10219 numaralı kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibidir.

ARAP MUALLİM HAKKINDA NE SÖYLEDİLER

Kadir Yamaç: Allah mekanını Cennet eylesin. Arap Hocam beni 5 yıl okuttu, ne asil bir öğretmendi. Ne mutlu bana ve diğer öğrencilerine.

Arife Yallagöz Şen: Allah rahmet eylesin, biz de komşuluk yapmıştık. Keman çalarken hatırlıyorum, bahçede bize konserler verirdi.

Arif Özsaygı: Toprağı ve yağmurları bol olsun, Arap Muallim Gazi İlkokulu’nda rahmetli annemin de öğretmenliğini yapmış. 1960 yılında annem; abim ve beni onun yanına götürmüş ve hocam bak sana torunlarını getirdim demişti.

Saime Özer: Küçükken evine giderdik, bize gazete okurdu. Allah rahmet eylesin.

NOTLAR: Bu konunun kaleme alınıp sizlere ulaşmasını sağlayan Aysel Kadriye Dener’e, Ahmet Sadi Dener’e ve Arap Muallime ait Osmanlıca belgeleri günümüz Türkçesine çevirerek bana ulaştıran kıymetli öğretmen ağabeyim Mustafa Yağcı’ya yardımları için teşekkürlerimi sunarım.