Köylü kaybettiği devesini ararken, satılmak üzere çıkarıldığı pazarda bulmuş. Çaldığı deveyi satmaya çalışan şahsa, bu deve benim demiş. Senin benim derken, münakaşa uzamış ve iş kadının önüne çıkmaya kadar varmış.

Kadı “devenin sahibi olduğunuzu nasıl ispatlayacaksınız” diye sormuş. Devenin asıl sahibi olduğunu iddia eden kişi; ”kadı efendi benim devemin ciğeri delik” demiş. Orada bulunanlar bu cevaba çok şaşırmış.

Şahıs devam etmiş, bunu ispatlamak için ”deve kesilsin, ciğerine bakılsın eğer ciğeri delikse bu şahıs bana bir deve alsın, yok delik değilse, ben ona bir deve alayı” diye de taahhütte bulunmuş.

Deve kesilmiş ve gerçekten de ciğeri delik çıkmış, oradakiler şaşkın şaşkın nasıl bildin diye sormuşlar. “Deveyle sarp bir yerden yük taşıyordum, devenin küçük olan yavrusu da peşimizden geliyordu, bir anda ne olduysa, yavru deve kayalardan aşağı yuvarlandı, bunun ardından anne deve o kadar ağladı ki, o kadar çırpındı ki, bu kadar acı çeken devenin ciğeri yanmıştı” diye düşündüm.

Kadı bunun üzerine, adamı haklı bulmuş ve devenin sahibine, diğer kişinin bir deve almasına hükmetmiş.

Kıssadan hisse, Suriye’de ülkemizin bekası için çatışan Mehmetçiklerimize millet olarak ciğerimiz yanıyor.

Millet olarak bizi üzen ve acımızı daha da arttıran, İslam devletlerinin operasyonla ilgili açıklamaları olmuştur. Her durumda ve şartta ümmet bilinciyle onların yanında olan Türkiye Cumhuriyeti devletine sırtlarını dönmüşlerdir. Pakistan, Azerbaycan, Katar ve KKTC (cumhurbaşkanı hariç) her zaman olduğu gibi yine Türkiye’ye gönülden destek veren ülkeler olmuşlardır.

İşin doğrusu aslında Arap ülkelerine herhangi bir ihtiyacımız da yoktur. Fakat karınca misali, taraf olarak destek açıklamalarını beklerdik. Din kardeşliği ve ümmet olmak bunu gerektirirdi.

Kendine dahi faydası olmayan Lübnan'ın yaptığı, “kardeş bir Arap ülkesine yapılan saldırıyı, Suriye toprağını işgal olarak görüyoruz” açıklaması, diğer Arap ülkelerinin de paralel düşünce ve tavırları bizleri derinden üzmüştür.

Türkiye olarak, tüm İslam ülkelerinin zulüm ve haksızlıklar karşısında ciğerlerinin yandığı açıklamalarını beklerdik. İslam ülkeleri olarak, hep birlikte ayağa kalkmalarını ve nerede bir mazlum varsa onun için çaba sarf etmelerini isterdik.

İslam devletlerinin başlarındaki yöneticiler, kendi üç günlük heva ve heveslerini yaşamak adına, iktidarda kalabilmek için, İngiltere ve ABD gibi devletlerin uşaklığını yapmaya devam ediyorlar. Maalesef onların çizdikleri çemberin dışına çıkamamaktadırlar.

Özellikle İslam devletleri çaresize çare, kimsesize kimse, yol bilmeyene yol bulabilmek için çırpınmalıydılar.

Zulüm altında inim inim inleyen Keşmirli, Arakanlı, Filistinli, Yemenli, Mısırlı, Afganistanlı, Çeçenistanlı, Bosnalı ve Uygur Türkleri aklımızdan çıkmamalı, buradaki insanlar için ciğerlerimiz yanmalı ve onların huzur ve refahı için de hep beraber çareler aramalıydık.