5199 sayılı kanunun 3. maddesinin (a) bendinde hayvanların yaşam alanının, bir hayvanın veya hayvan topluluğunun doğal olarak yaşadığı yerler olduğu yazıyor.

Hayvan severler de bu maddeden yola çıkarak, köpeklerin sokak ve caddelerde insanlarla bir arada yaşayabileceklerini savunuyorlar.

Vatandaşın ekseriyeti ise, köpeklerden bulaşabilecek hastalıklardan korunmak ve saldırganlığının önüne geçmek gibi haklı gerekçelerle, belediyelerin milyonlarca para harcayarak yaptıkları modern barınaklara bu hayvanların toplanmalarını, yetkililerin gözetiminde huzurlu ve sağlıklı doğal ortamlarda, uzun bir hayat sürmelerinin daha doğru olduğunu ifade ediyorlar.

Her can kutsaldır ve dokunulamaz!

Lakin hiçbir hayvanın canı, bir insanın canından daha değerli değildir!

Düzenli olarak önlerine yem ve su bırakılıyor olsa da, ne zaman ve kime hangi tepkiyi vereceği belli olmayan hayvan, her an birilerine saldırabiliyor.

Belki insanlarla oynaşmak adına hamle yapıyor olabilir. Ama insan psikolojisi ani refleksle kaçmaya yelteniyor ve trafikteki bir aracın altında kalıp hayatını kaybediyor!

Bununla ilgili yüzlerce kötü örneği sıralayabilirim de, köpeklerin cadde ve sokaklarda dolaşmasının iyi bir yanını sıralayamam.

Birileri aklına geldiğinde, bir miktar yem ve suyu ağaç altına bırakıp ortadan kayboluyor. Sonra da köpeklere dokunmayın diye yaygara yapıyor. Ta ki köpek tarafından ısırılıncaya veya bir yakınını köpekten kaçarken kazaya kurban verinceye kadar!

Aslında bu konudan herkes muzdarip, yem üreticilerinin lobi faaliyetleri neticesinde oluşturdukları fondan geçimini sağlayacak kadar, faydalananlar hariç!

Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de köpeklerle ilgili yardım fonları oluşturulmuş durumda.

Sosyal medyada birileri köpeklere kulübe yaparak dağıtımı yapacaklarını ve mama dağıtacaklarını taahhüt ederek yardım talep ediyor ve topluyor. Bunların bir kısmı belirlenen kişilere gönderilerek dağıtımları yaptırılıyor. Ya gönderilmeyenler! Bunun ne miktarını bilen var, ne de hesabını soran. Birçok konuda olduğu gibi, parayı kazanan ortadan sıvışıyor.

Gelin hep birlikte, sokak hayvanlarının rehabilite edilecekleri merkezlerde gözetim altına alınarak, yaşamaları için belediyelerimize destek verelim.

Yine bu hayvanlar için mama alalım ve aldıklarımızı gözümüzle gördüğümüz hayvanlara birebir kendimiz ulaştıralım. Arada bir, korkmadan endişelenmeden ailecek ziyaretlerine gidelim.

İnanın bu destek, öncelikle köpeklerin rahat yaşamalarına ve sonrasında ise, insanların sokak ve caddelerde acaba nereden köpek çıkacak diye ürkmeden rahatlıkla dolaşmalarına vesile olacaktır.  

Ayrıca, kısırlaştırma ve küpe takarak tekrar hayvanları başıboş bırakmak doğru olsaydı, bugün bu sorun haline gelmezdi.

Demek ki izlenen yol ve savunulan bu düşünce yanlış. Ve yanlıştan dönmek erdemliktir, doğruya ulaşmış olursunuz.

Artık kamu sağlığını ve güvenliğimizi tehdit eder derecesine ulaşan başıboş hayvanlara karşı bırakın hoşgörülü yaklaşmayı, inanın düşman olarak görmeye başladığımız günlere geldik.

Sabah yürüyüşlerinde elimizde sopayla, çarşıya çıktığımızda çantamızda spreyle dolaşır olduk.

Hindistan gibi insan sağlığına önem vermeyen bir ülkede bile, yılda 20.000 kuduz vakası görülmesi üzerine, sokakta başıboş köpeklerin dolaşmasına izin verilmiyor.

Geciken tedbirleri almazsak, yarın çok geç olabilir!