Geçen hafta, 30 Ağustos yazısı sebebiyle Mustafa Kemal Paşa’nın stratejik aklıyla nasıl zafere ulaştığımızı paylaşmıştım bu köşeden. Bu hafta ise bu konuyla bağlantılı, Akşehir’de iyiden iyiye gözlemlediğim, önemsediğim stratejik akıl ve bağlantılı itibar yönetimi üzerinde durmak istiyorum.

Zira bu şehirde bundan tam 101 yıl önce Mustafa Kemal ve ona inanan, güvenen komuta kademesi ve halk olarak bizler, dünya tarihine geçen bir strateji uygulayarak zafere ulaşmıştık. Oysa aradan geçen 101 yıla rağmen bu insanların torunları olarak bizlerin ne yazık ki böyle önemli bir olaydan dersler çıkarıp, şehrimizi ileri taşıyamadığımızı üzülerek görüyorum. Bu yazıda acaba neden şehrimizi çok daha ileriye taşıyamadık/taşıyamıyoruz sorusunu sormak istiyorum.

Ancak yine konuya girmeden vurgulamak isterim ki yazdıklarıma katılmayanlar olacaktır. Emin olun hiçbir taraftan yana tavrım yoktur. Pervasız’da ilk yazımda belirttiğim üzere yüzümün halka dönük olduğunu bir kez daha yineleyerek bu yazıda da kaleme alacaklarımın; insanımızın, şehri ile barışık/hep ileri hep iyiye-güzele ulaşması/daha mutlu, daha huzurlu daha müreffeh bir hayat sürmesi yönündedir.

Yaşadığımız şehrin yönetim-hizmet, kamu-özel sektör kesiminin, şehrine ve şehirde yaşayan halka karşı sorumlulukları olduğu hepinizin/hepimizin malumudur. Katıldığım, sohbet imkanı bulduğum tüm etkinliklerde, işimin düştüğü kamu ve özel sektör işletmelerinde (belediye, vergi, tapu, kütüphane, müze, banka, öğretmenevi, otel vs.) ve hatta alışveriş yaptığım (pazar/market vs.) tüm mekanlarda, faaliyetlerde hep vizyoner bir bakış açısı aradım durdum. Ama nafile. Yaşadıklarım/gördüklerim beni, şehrini/kendisini/ailesini/çevresini geliştirici kamu ve özel sektör kuruluşunun sınırlı sayıda olduğu kanaatine ulaştırdı. Vizyon sahibi, hakla dönük hizmet verenlerin sayısı, üzülerek belirtmeliyim ki bu nüfus yoğunluğunda bir elin parmaklarını geçmiyor maalesef.

Oysa bu şehirde yaşayan her kesimden insanımız; daha mutlu, daha huzurlu, daha müreffeh bir yaşamı hak ediyor. Bunun içinde elbette hizmet aldığı ortamlar olan kamu ve özel sektörden, ileriyi hedefleyen stratejiler üreten ve bunu uygulayan davranışlar içinde olmalarını bekliyor. Yazıyı okuyan ve bahsi geçen her iki kesimden de “bizim bu doğrultuda çalışmadığımızı nereden çıkarıyorsun” diyenler çıkacaktır muhakkak. “Açın bakın, her işletmenin (kamu-özel sektör) web sitelerimize, hepimizin stratejik bir hedefi var, vizyonu ve misyonu var” dediklerini duyar gibi oluyorum. Ama başta da yazdığım gibi nafile. Zira bu web sitelerinizde kalan bu yazının konusu stratejik kararlarınızın önemlilerinden vizyon-misyon ve bağlantılı olarak itibar yönetiminiz hizmet beklentisi içinde olan halka inmiyor, halka geçmiyor. Şehrin fiziki durumuna baktığımızda da hizmet sunanlar ve alanlar arasındaki iletişimde de alışverişte de bu olumsuzlukları yaşamak/görmek mümkün.

Peki ne yapalım bu olumsuz havayı dağıtacak, diyebilir kamu ve özel sektördeki yetkili-ilgili makamlar. Çok basit. Öncelikle tüm faaliyetlerinizi bu halkın refahı, mutluluğu için yaptığınızı içinize sindirmeniz gerek ve şart. Yani konuyu içselleştirmeniz lazım. Buradan yola çıkacak olursak eski tabirle kağıt üstünde kalan tüm stratejik yaklaşımlarınızı, vizyon-misyonlarınızı lütfen ama lütfen halka dönük hale getiriniz.

Bu şehirle ilgili her konuda; genel bir altyapı çalışmasında da/yol çalışmasında da/cephe iyileştirmesi çalışmasında da/pazarlarda denetimini yapmanız gereken fiyatlarda da/şehir için önemli tarihi günlerde ve festivallerde de/açtığınız bir kitap-kafede de/satış yaptığınız bir ürünün kalitesinden, fiyat aralığına, etiketine, alışverişe ya da hizmet almaya gelen insanlarla iletişiminizde de kısaca halkın hizmet aldığı her alanda kendinizi halka olumlu şekilde yansıtmalısınız. Aksi takdirde sürekli itibarınızdan olmaya devam edeceksiniz. Bu da doğal olarak kurumunuza (kamu-özel sektör) zaman içinde negatif olarak yansıyacaktır. 21. yüzyıl Türkiye’sinde bunun başka alternatifi yok. Yani sizler kurumlarınızı bu insanlara kabul ettirmediğiniz, onların mutluluğuna katkı vermediğiniz sürece yaptığınız faaliyetlerden dolayı faturayı uzun vadede kendinize kesmek zorundasınız.

Kamuda olsun özel sektörde olsun işletmelerinizin itibarını gözetmeksizin yaptıklarınızdan dolayı maddi manevi zarar görerek, kağıt üstünde düşündüğünüz hedeflere ulaşamayacaksınız. Ve elbette güven sağlayamadığınız, yönetemediğiniz itibarınızdan dolayıdır ki işletmeleriniz ve kişisel olarak sizler kan kaybederek tarihin sayfalarında yerinizi alacaksınız. Bu kaçınılmaz bir gerçek.

Kurumlarınıza/işletmelerinize iyi bir isim/imaj oluşturmak ve bu yolla oluşan marka değerinizin sürdürülebilirliğini sağlamak, stratejik hedeflere ulaşabilmek, paydaşlarınızdan olumlu geri bildirimler alabilmek için kurum/işletme itibarınızın doğru yönetilmesinin gerek ve şart olduğunu lütfen görün. Bakış açınızı, kamu/özel sektör fark etmez sizleri seçen/talep eden halka çevirin. İşletmelerinizin yaşamasını/sürdürülebilir olmasını istiyorsanız bunu yapın.

Şehrimiz için önemli bulduğum bu konuya, gelecek yazılarımda da değinmek istiyorum. Zira konu, burada bahsi geçtiği üzere tüm paydaşların/özellikle de halk adına dördüncü bir kuvvet olarak gazete/gazetecilerin peşini bırakmaması gereken, sürekli geri bildirimlerle en iyiyi bulmaya çalışmamız gereken bir konu olması sebebiyle.

Sonuç: Akşehir’deki tüm kamu ve özel sektör işletmelerinin bu yazıyı, bir geri bildirim olarak algılamalarını rica ediyor, sürdürülebilirlik anlamında bu geri bildirimlerin önemli olduğunu kabul edeceklerini umuyorum. İtibar, tüm bu kurum ve işletmeler (kamu/özel sektör) için güvenilirlik demektir. Bu doğrultuda Akşehir’imizin kurum ve işletmeleri ile güvenilir bir yapıya kavuşturulması için tüm paydaşlara görev düşmektedir. Akşehir’imizin kurum ve işletmelerinin, “İTİBAR YÖNETİMİ”ne gerekli önemi vermeleri dileğiyle.