Neden bu başlığı attığımı merak eden okurlar için öncelikle belirtmeliyim ki, yazının içeriği tamamen başlıktaki sorunun cevabını aramak üzerinedir. Dolayısıyla yazı içinde ve hatta yazıdan sonra da bu sorunun cevabını hep birlikte aramaya devam edeceğimiz bir yazıyla başbaşayız bir anlamda.

Evet sevgili Akşehirli hemşehrilerim ülkemizde birçok mecrada yazılıyor, çiziliyor, söyleniyor ama nafile. Ancak bu yazı/çizi erbabı ne hikmetse halen her türlü eleştiriye, baskıya, zorluğa rağmen, okuruna bilgisi/tecrübesi eşliğinde ve dilinin/kaleminin döndüğü/elverdiği oranda yazmaya/üretmeye çalışıyor. Peki günün sonunda bu yazılanlar ne işe yarıyor diye sorabiliriz. Size bu sorunun cevabının bir bölümünü şu satırlarla ifade etmeye çalışayım; bildiğimiz herhangi bir konuda, düşünür ya da eylem içinde bulunurken, kafamıza takılan o konuda bir başkası ne düşünüyor dediğimizde ya da hiç fikrimiz olmayan herhangi bir konuda bir başkasının ne düşündüğünü öğrenmek istediğimizde, başucumuzda bulduğumuz, başvurabileceğimiz bir kaynak olarak görebiliriz. En azından ben kendim için bunu böyle yapıyorum. Zira şu an itibarıyla yazıyı yazan olsamda bende sizler gibi bu mecralardan beslenen, sürekli okuyan/izleyen/dinleyen konumundayım. Başlıkta ki sorunun cevabının bir bölümünü de şu şekilde ifade edebilirim; yazan/çizen/söyleyen kişi, bir konuda farkındalık yaratmak isteyebilir. Tıpkı bu yazıya oturmadan önce okuduğum ve bu yazının yazılmasına bir anlamda bilmeden aracılık etmiş olan Hakan Zeybek hocanın, Pervasız için kaleme aldığı “İnsan Neye İnanıyorsa Ona Dönüşüyor” başlıklı son yazısında olduğu gibi IQ/EQ konusu üstünden bir farkındalık yaratma çabası gibi.

Ülke genelinde yazıp/çizen, yazı/çizi erbapları; okuyucunun karşısına çıkarken elbette ki kendi yorumlarını/düşüncelerini/deneyimlerini sizlere aktarma gayreti içinde olurlar. Bu yazılar; yukarıda örneklediğim üzere belki farkındalık oluşturma anlamında, belki de okurun merak ettiği bir konuda bir başkası bu konuda ne düşünüyor sorusunu cevaplama anlamında yazılmış olabilir. İşin özünde, yani günün sonunda şunu ifade etmeliyim ki yazar yazdığının okura ulaşması derdindedir ancak asıl icraat bu satırları okuyan okuyucuya düşmektedir. Şöyle ki bu konuyu da yukarıda değindiğim Hakan Zeybek hocanın yazısından örneklediğim gibi bir örnek vereyim. Dün gazeteleri elime aldığımda, ülke insanı olarak hepimizi ilgilendirdiğini düşündüğüm, dikkate değer bir yazı karşıma çıktı. “Şiir Ne Gerekiyorsa Yaptı Sıra Toplumda” başlıklı yazısında, Öner Yağcı üstadımız; ülkemiz insanı içinden çıkan, şiir denilince birçoğumuzun ilk aklına gelen şairlerimizin, dilimize dolanan şiirlerinden alıntılar yaparak, gazetecilik anlamında güzel bir yazı kaleme almış. Öner Yağcı’nın yazısının başlığından anlaşıldığı üzere, okumakta olduğunuz bu yazının da konusu, yazarların/şairlerin mesajlarını, okuruna ulaştırdıktan sonraki sürecin sorgulanmasından ibaret.

Görüleceği üzere hem Akşehir’imize hitap eden yerel basından hemde ülke geneline hitap eden ulusal basından iki ayrı kalem erbabından örneklemeler yaparak başlıkta sorduğum soruya yanıtlar aramaya çalıştım. Yazmak elbette bir başına yeterli değil. Önemli olan yazının, okur üstünde davranış değişikliği yaratmasıdır. Bu ise ancak okurun yazıdan aldıklarını/edindiklerini içselleştirmesi ile mümkündür. Ancak böyle olursa okur, edindiği bilgiyi/düşünceyi günlük yaşamında kullanabilir. Ülke insanı olarak hepimizin, bilgiyi kullanma/hayatımıza adapte etme konusunda zaafları var. Yazının başında da değindiğim üzere bu yazının sonunda, başlıktaki soruyu sormaya devam edeceğiz ve hatta yazar/çizerler olarak bizler de başka yazılarla konuyu tekrar tekrar ele alacağız. Tıpkı yaşamın kendisi gibi edindiğimiz bilgiler bizleri dönüştürene kadar bu döngü devam edecek. Yazı boyunca okuyarak, konu hakkında düşünerek bana eşlik eden tüm okurlara teşekkür ediyorum.  

Bu köşeden zaman zaman değindiğim üzere, Akşehir’imizin uzun yıllardır (1953’den bu yana 72 yıl) hizmetinde olan Pervasız gazetemiz, Akşehir için önemli bir kültür varlığıdır. Bu doğrultuda Akşehir halkının da gazetesine daha çok abone olarak/okuyarak sahip çıkması/destek vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Sonuç: Son dönemde gazete ve gazetecileri hedef alan tüm olumsuz yaptırımlar karşısında da gazetemizin logosu ile birlikte yer alan, ülkemizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal’in şu sözleri ile yazıyı sonlandırıyorum, “Gazeteciler gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.”