1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, Dağlık Karabağ ve Nahcivan Özerk Cumhuriyeti Azerbaycan’a bağlanmıştı.

Ermeniler 25 Şubat 1992’de, Dağlık Karabağ'a Rusların desteği ve teçhizatlarıyla saldırarak, Dağlık Karabağ bölgesinde doğup büyüyen Azeri kardeşlerimize soykırım uyguladılar. İşte o günden beri Azeri kardeşlerimiz, öz yurtlarına geri dönebilmenin hayaliyle yaşadılar.

7 Haziran 1992 tarihindeki seçimlerde, Rus yanlısı Komünist Parti’nin şefi Ayaz Muttalibov’a karşı Elçibey, oyların yaklaşık yüzde 60’ını alarak, Azerbaycan’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olmuştu.

Elçibey’in asıl adı, Ebulfeyz Kadirkuluoğlu Aliyev’di. Aliyev soyadı Rusçadan geldiği için rahatsız olmuş ve soyadını Elçibey olarak değiştirmişti. Ebulfeyz Elçibey, seçimlerden birkaç gün sonra, Dağlık Karabağ’ı geri alabilmek için saldırı başlatsa da maalesef başarılı olamadı.

Elçibey'in dış politikada çok önemli üç hedefi vardı; Türkiye’ye yakınlaşmak, Rusya’ya mesafeli durmak ve İran’da Azerilerin yaşadığı bölgeyle birleşmek.

Elçibey; Azerbaycan topraklarından Rus askerlerini çıkartmış, eski milli parası Manat’ı yeniden bastırıp, Latin alfabesine geçişi başlatmıştı.

Elçibey inatçı, kararlı, sert mizaçlı, mücadeleci, idealist, alçak gönüllü, açık sözlü ve sıradan halk gibi yaşayan, sevilen bir liderdi.

Elçibey Türkiye’den bir gazeteciye verdiği röportajda; “Türkiye’den Hocalı’daki kadınları ve çocukları kurtarmak için 4 tane helikopter istedim, vermediler” ve “Türkiye’den 200 milyon dolar istedik vermediler, İran verecekti istemedim, ben daha ne isteyeceği” diyerek, üzüntülerini ifade etmişti.

Türkiye’ye kırgın mısın diye sorulduğunda; “Türkiye’ye kırgın olamam. Beni Türkiye yolunda assalar yine de kırılmam. Ben milletimden ve cumhuriyetinden kırılmam. Azerbaycan da cumhuriyetimdir, Türkiye de cumhuriyetimdir” demişti.

Tüm bunlar yaşanırken, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Turgut Özal, Başbakanlık koltuğunda ise Süleyman Demirel oturuyordu. İnanıyorum ya da inanmak istiyorum ki; o günkü devlet adamlarımız da en az bugünküler kadar, Azeri kardeşlerimize yapılan zulümden rahatsız olmuşlardı.

Devlet güçlü değilse, maalesef zalimlerin zulmüne karşı koyamıyor. Bugünün Türkiye’si artık dünkü Türkiye’den çok daha güçlü ve çok daha cesurdur.

Ermenilerin, Azeri topraklarına saldırmasının hemen ardından, Seçilmiş Başkan Erdoğan; “Türkiye sonuna kadar Azerbaycan’ın yanındadır. Azerbaycanlı kardeşlerimiz nasıl istiyorsa, ne şekilde istiyorsa, ne kadar istiyorsa Türkiye Azerbaycan’ın yanında olmaya devam edecektir” sözleriyle, alenen destek vermiştir.

Türkiye’nin milli imkanlarla ürettiği her türlü askeri araç ve teçhizatla ve özellikle İHA ve SİHA’larla Azerbaycan, Allah’ın izni ile 44 gün süren mücadelesi sonucunda Ermenistan’ı dize getirerek teslim almıştır.

Barış istiyorsanız, kesinlikle savaşta kazanmanız gerekiyor. Antlaşma masasına oturduğunuzda, savaş meydanındaki başarınız sizin referansınız olur ve masadan istediklerinizi alarak kalkarsınız. Dolayısıyla kazanmadan, kazanımlar elde edemezsiniz.

Ermeni askerlerine ve dışarıdan parayla getirilen çapulculara galip gelen Azerbaycan, hamdolsun sahada ve masada kazanmıştır. Antlaşmanın en dikkat çeken maddelerinden birisi de; Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan’ın Zengilan bölgesine açılacak bir koridorla transit geçişler yapılabilecek olmasıdır.

Türk Dünyası artık sadece gönül yoluyla değil, kesintisiz “TURAN KARA YOLU” ile de birbirlerine bağlanmıştır, MÜBAREK OLSUN...