Hayat bazen öyle anlar sunar ki, bedeniniz burada dururken ruhunuz başka bir odada dolaşıyormuş gibi gelir. Zaman yavaşlar, sesler uzaklaşır ve adımlarınız size yabancı bir ritimde atılır. Psikolojide buna dissosiyasyon denir: kendinizi, yaşadığınız anı ya da bedeninizi dışarıdan izliyormuş gibi hissetmek.
Beyin, ağır duygusal yüklerden korunmak için bazen bu ince perdeyi çeker. Travmalar, kaygılar, korkular… Bütün bunlar, benliğinizi yumuşak bir uzaklığa mahkûm edebilir. Ama dikkat etmek gerekir: Dissosiyasyon sadece bir gözlem aracı değildir. Kontrolsüz ve sık yaşandığında, günlük yaşamın ritmini bozabilir, kararlarımızı bulanıklaştırabilir, insanlarla olan bağlarımızı sarsabilir.
Günlük hayatın içinde hepimiz küçük birer gölge anı yaşarız: Trafikte otomatik pilotta yürürken, düşüncelerimiz kendi başına giderken, ya da bazı anları hatırlamayınca… Bu çoğu zaman zararsızdır. Ama bu gölge, uzun süre ve yoğun yaşandığında, yalnızlığın ve kaybolmuşluğun derinliğine yol açabilir.
Hayatın karmaşasında bazen kendimizden uzaklaşırız; ama en sağlıklı yol, gölgeler arasında kaybolmak yerine, gölgelerle yüzleşerek, kendimizi anlamaktır. Bazen kendimizden bir adım uzaklaşmak, bize en yakın olduğumuz anı getirir. Ama unutulmamalıdır: Bu adımı bilinçli atmak gerekir, kendimizi kaybetmek için değil.