Tarih, bazı günleri yalnızca takvim yapraklarına bırakmaz. Onları alır, milletlerin hafızasına kazır; taşlara, toprağa, hatta rüzgârın yönüne bile işler. 30 Ağustos da işte öyle bir gündür: bir zaferin günü. O zaferin sesi yalnızca meydanlarda değil, çok daha öncesinde duyulmuştur.

Anadolu’nun kavrulan sıcağında, gecelerine sinmiş endişelerinde; bir milletin suskun ama kararlı bekleyişinde yankı bulmuştur. Haritalar açılmış, gözler ufka kilitlenmiş; bir masa etrafında toplanan yorgun ama inançlı birkaç insan, bir milletin kaderini yeniden kaleme almıştır.

İşte dün, o kader sessizliği içerisinde yazıldı.

Akşehir, o zaferin niyeti, hazırlığı ve ilk kıvılcımıdır. Haritalar burada açılmış, telgraflar buradan çekilmiş, son emirler bu şehirden verilmiştir. 30 Ağustos’un sesi önce burada yükselmiş; Anadolu’nun kaderi burada karara bağlanmıştır.

Ben o şehrin çocuğuyum; karargâh sessizliğinin toprağa sindiği, telgrafların geceleri böldüğü, uykusuz sokakların sırlarını sakladığı bir yerin. Akşehir sadece bir şehir değil, bir dönemin umudunun ve direnişin kalbiydi. Mustafa Kemal Paşa ile silah arkadaşlarının, bir milletin geleceğine açılan kapıyı araladığı, Büyük Taarruz’un ilk kıvılcımını yaktığı yerdi.

Bugün ise, o büyük zaferin ışığı altında yürüyen bizler, 30 Ağustos’un yalnızca geçmişin bir yansıması değil, geleceğe umutla bakan bir milletin aynası olduğunu biliriz. Bu zafer; geçmişten geleceğe uzanan bir köprü, milletimizin birlik ve beraberliğinin sarsılmaz simgesidir. Akşehir’in bağrında başlayan o direniş, bugün de kalplerimizde yaşamaya devam eden ortak gururumuzdur. O gün verilen mücadele, bize hâlâ dayanışmanın, azmin ve inancın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır.

Ve yarın… Bu zafer, yalnızca anılarda değil; her yeni günde, her yürek atışında yeniden can bulacak.
Toprağa sinen umut, genç nesillerin yüreğinde filizlenecek. Özgürlük türküsü her kuşakta yeniden yükselecek. Çünkü zafer, korkuya yenilmeyenlerin yoludur; tehlikeyi göze alıp cesurca yürüyenlerindir.

Atatürk’ün dediği gibi:
“Cesaret gösteren ve tehlikeye atılan kazanır; korkak kalp daima mağluptur.”

Ve bizler;
bu sözün yüklediği inançla, bu mirasın sorumluluğuyla,
30 Ağustos’u sadece bir tarih değil,
her zaman yeniden doğacak bir zafer olarak yaşamaya devam edeceğiz.