Hoca hakkında ya da O'nun fıkraları konusunda yüzlerce makale ve kitap yazılmıştır. Ancak, Nasreddin Hoca’nın fıkralarını tasavvufî açıdan yorumlayan eserler de yazılmıştır. Bu eserlerden birisi de “Hoca Nasreddin Latifesiyle Burhaniye Tercümesi adlı Mevlana’nın torunlarından Seyyid Burhaneddin Çelebiye ait olan eserdir. Nev’izâde Atâyî’nin ‘Sohbetül-Ebkâr’ adlı eserinde Nasreddin Hocaya ait su fıkra yer alır: Kapalı bir çeşmenin tıkacını şuursuzca açan hoca üstünü basını berbat eder. O bundan güzel bir netice çıkarır: Boşboğaz cahil bir kişinin söylediği şuursuz bir söz, tıkacı açılmış çeşmeye benzetilir. Böyle bir söz temiz bir insanı kirletir. Haksız dedikodulara sebep olur. Herkesin bildiği gibi Nasreddin Hoca eşeğe ters biner. Bundan kasıt nefsin dediğini yapmamak onun zıddına hareket etmektir. Zira nefis ruhun bineğidir.

Bir Nasreddin Hoca fıkrasında, Dünyanın bir kocakarı olduğu ama onun cazibesinin kisiyi aldatıp kendini sattırdığı ifade edilir. Göle yoğurt çalmak bir çok kişiyi irşat etmeye çalışmak olarak, eşeğe alfabe öğretmek nefsi ilahi bilgi ile eğitme, terbiye etme, ipe un sermek ömrü heba etmek seklinde şerh edilir.

Bir başka Nasreddin Hoca fıkrası ve buna yapılan tasavvufî yorum su şekildedir: Bir gece rüyasında Nasreddin Hoca’ya dokuz akçe para vermişler. Hoca, hele on akçe olsun diye ısrar etmiş derken uyanıp bakmış ki elinde bir şey yok. Gözlerini tekrar kapatarak elini uzatan Hoca, “Getir dokuz akçe olsun.” demiş. Bu fıkranın tasavvufî izahı su şekildedir: Bu fani dünya bir rüya âlemi gibidir. Kavga ve dövüşle daha çok kazanmak için çalışmanız boşunadır. Elinizde iken sadaka ve hayratta bulunun, uyandığınız vakit eliniz bos çıkmasın.

Bir başka fıkrada Hoca bir bahçeye girer. Bahçedeki sebzeleri çuvalına doldururken mal sahibi gelerek: ‘Burada ne yapıyorsun?’ diye sorar. Hoca: ‘Beni bir rüzgâr buraya attı’ der. Bahçe sahibi, ‘Peki bu sebzeleri kim kopardı?’ diye sorar. Hoca ‘Rüzgâr şiddetli olduğundan, beni oradan oraya attı ben de onlara tutundum, bu yüzden koptular,’ der. Bostancı: ‘Peki bunları çuvala kim doldurdu?’ deyince Hoca: ‘ İste ben de onu düşünüyordum,’ der. Fıkra su şekilde yorumlanır: Gerçek hayata

göre, bir gölge bir hayal gibi olan bu dünya hayatında, düşünmeden, helal haram demeden, yarını düşünmeden tûl-i emel ile çalışan rızık toplayan kimseler, yarın bağbânı hakiki olan Cenab-ı Kibriya’nın divanında öyle eğri büğrü sözleri kabul olunmayacağından, bu duruma düşmektense şimdiden tefekkür edip tedbir alınmalıdır.

Bir başka fıkrada; Nasreddin Hoca: “Ey Müslümanlar Hak Teâlâ’ya şükredin ki deveye kanat vermemiş. Eğer vermiş olsaydı evlerinize yahut bahçelerinize konarak baslarınızı yıkardı” demiş. Yani Hak Teâlâ’nın azâmet ve ihsanını müşahede edin her kuluna mal ve mansıp vermediğine şükredin. Zira herkesin kabiliyetine göre ihsan olunur. Farklı bir fıkrada Nasreddin Hoca bir gün uzak bir yerden gelirken merkebi gayet susamış. Birden önünde gölü gören eşek hemen göle doğru koşmaya başlamış. Yüksek bir yerden inilen göle hızla ilerleyen eşek tam düşecek gibi iken göldeki kurbağalar ötmeye başlamış. Eşek de ürküp geriye kaçmış. Hoca eşeği tutup kurbağalara hitaben: “Aferin göl kuşları deyip göle üç para atarak varın bununla helva alın yiyin demiş. Bu fıkranın tasavvufi yorumu olarak “sizlere ve mallarınıza bir ziyan gelmezse Allah’a şükredin. Sadaka verip ihsan edin, zira vereceğiniz sadaka nice belaları ve kazaları defedip sizleri sûrî ve manevi tehlikeden kurtarıp ömrünüzü ve malınızın çok olmasına delalet eder” ş denmiştir.

Nasreddin Hoca nüktedanlığı ile batılıların da dikkatini çekmiş, etkilenmeler sonrasında onun fıkraları ile batıdaki bazı fıkralar arasında benzerlikler tespit edilmiştir. Kimi zaman Batıda karikatür sanatçılarına ilham kaynağı olmuş Nasrettin Hoca fıkralarımız da vardır. Sözgelimi, eşeğine binen Hoca heybesini omzuna koyar ve bunun sebebini soranlara: “Zavallı hayvan, beni zor taşıyor, bir de heybeyi mi tasısın?” der! Fransız karikatür sanatçısı bu konuyu söyle isliyor: Birisi tartılırken paltosunu çıkararak koluna almıştır, basküldeki rakamın aynı kaldığını görünce söyle der: “Tuhaf şey, paltomu çıkardığım halde, kilom değişmedi !”

Nasreddin Hoca’nın nükteleri ve bunları tedai ettiren deyimler bir çok sair ve edibimiz tarafından kullanılmış nüktelere telmihlerde bulunulmustur.

Nasreddin Hoca irşadını tasavvufun dinamik yapısından faydalanarak mizahî mesajlar vererek yapmıştır. Bu da bir irşad tarzıdır.Mevlana’nın tasavvuf eğitiminde musiki ne ise, Nasreddin Hoca’nın irşadında mizah odur. Onun mizahı, dinî, edebî ve ahlakî mesajlar içerir.10

Görüldüğü gibi Nasreddin Hoca fıkraları, görünen yüzü dışında derin manalar içermektedir. Tasavvufî bir kültüre sahip olan hoca fıkralarında kullandığı sembolik bir dil ile bir takım mesajlar vermiştir. Nasreddin Hoca’nın hayatını incelediğimizde aldığı eğitim ve görevlerin bu tür alegorik anlatımları yapabilecek bir altyapıya sahip olduğunu görüyoruz. Bir çok tarihî yazma eserlerde Nasreddin Hoca fıkralarının tasavvufi şerhlerinin yapılması ve halk tarafından hikmetle okunması, fıkraların bu ilk bakışta görülmeyen dünyasına olan ilginin bir sonucudur.

Nasreddin Hoca, bahsi geçen fıkralarındaki bazı sembol varlıkları kanaatimizce şuurlu olarak kullanmıştır. Onun fıkralarındaki temel figür, güldürürken düşündürmek seklinde öne çıkar. Dolayısıyla fıkraları sadece gülme adına söylenmiş vakalar, Nasreddin Hoca’yı da bir komedyen gibi görmek yanlış bir yaklaşım olacaktır. Nasreddin Hoca’nın fıkralarını okurken, fıkraların arka planındaki kastı anlamaya çalışmamız gerekir.

* (KAYNAK :Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖZCAN)