Hayatla ölüm birbirine zıt kavramlar olarak görülse de aslında biri diğerinin sonucudur. Zahirde biri ışıltılı, öbürü karanlık görülse de birbirinden ayrılmaz hayatla ölüm…

Onun soğukluğuyla irkiliriz çoğu zaman… Bir türlü kabullenemeyiz yakınlarımızın sonsuzluğa göç edişini. Lakin ölüm de hayat kadar bize yakındır ve bir o kadar da gerçektir. Son istasyondur o kısa hayat yolculuğumuzda... Bu yolculuğun gidiş bileti olsa da dönüş bileti yoktur biline!... Bizler inanan insanlarız. Biliriz ki “inna lillahi ve inna ileyhi raciun”; “O’ndan geldik; O’na döneceğiz”

Dostların hayattan göç edişi, bizi ölüm üzerine düşünmeye sevk ediyor. Öyle ki çok sevdiğin bir dostun ölümü ile hayatın ne kadar yalan olduğu hissi o kadar ağır basıyor ki… Gerçek olanın ise; hoş bir sada bırakmak olduğu... İşte; gerçek bir dost, bir arkadaş, bir baba idi Ahmet (Şener) Amca. O’nu uğurlayalı 18 yıl oldu ama hala alışamadık yokluğuna.  

Bir büyük değerini kaybetti aslında Akşehir ve bizler. O; hoşgörülüydü, insan sevgisiyle yüreği pır pır eden bir insandı. Bilgeydi, danışmandı, işinin ehliydi, doğruydu, çalışkandı ve insanda olması gereken tüm erdemlerle bezenmiş biriydi.

26 Kasım 2004’te ayrıldı aramızdan büyük duayen. O, Akşehir’in son yarım yüzyılını kalemiyle aktardı okurlarına. Kah kalemiyle, kah yüreğiyle seslendi Akşehir’e ve ülkeye. Ses oldu, kulak oldu, yürüyen ayak tutan kol oldu.

Kelimenin tam anlamıyla bir babaydı, Akşehir sevdalısıydı. Dosttu, yoldaştı. Son nefesine kadar gazeteci kimliğini ve heyecanını yaşadı ve yaşattı. Akşehir’le yattı Akşehir’le kalktı ve şimdi Akşehir’in bağrında yatıyor; ruhuna binlerce Fatiha sevgili Ahmet Amca…

Dedim ya; alışamadık bir türlü yokluğuna Ahmet Amca. Bugün ve yarın… belki ellerinden öpemiyorum, belki kucaklayamıyorum ama emin ol ki; seni hiç unutamıyorum ve sana dualarımla birlikte Yasinler, Tebarekeler ve Fatihalar gönderiyorum.