Yazımızın başlığını teşkil eden bir AFYONKARAHİSAR-BOLVADİN türküsüdür. Merhum Müezzin ve Hafız Afyonlu Abdullah ULUÇELİK(Çeliklerin Hafız Abdullah Hoca) Merhumun derlediği ve TRT türkü dağarcığına koyduğu Akşehir’  de bilinen ve her düğünde çalınan bir havadır. Bizde, 1986 yılında vefat eden Merhumu ilerlemiş yaşlarında 1980 li yıllarda; Afyonkarahisar’ da çalışma yıllarımızda tanımıştık. Allah Rahmet etsin.

                Türkümüzün devamını burada yazmaya gerek yok.

                Zaten sizler biliyorsunuz. Türkümüzün içinde geçen, kalburu da eleği de.

                  Elek ve elemek derken, ELEDİM ELEDİM HÖLLÜK ELEDİM ANONİM türkümüzü de yazmalıyız. Bu Türkü: Askere gidip de köyüne geri gelmeyen evlatlık büyüyen ŞEHİT ÖKSÜZ VE YETİM MEHMETÇİĞİN analığının yaktığı ağıt ve acılarla dolu öyküsüdür.

                  Höllük, bazı yörelerde bebeklerin bezlerinin içine ya da kundağa, konan toprak demektir. Höllük: İdrar sıvısını tutar. Nerde şimdi höllük eleyecek analar. Kâğıt ve naylon bezler çıktı, bunları bilende, höllüğü, eleyende kalmadı. Herkes başka şeyler eleme derdine düştü.

                Höllüğü kim bilir.Küllüğü kim bilir.

                Zaten sizler biliyorsunuz. Türkümüzün içinde geçen, kalburu da eleği de.

                Şimdi biz konumuz olan eleği anlatalım isterseniz EFENDİM.

                ELEK VE ELEMEK

                Önce elekleri şu bölümlere göre tasnif edebiliriz.

                Kaba Elek, seyrek elek, sık elek, ince elek gibi.

                Un eleyeni var, bulgur eleyeni var.

                Gözeri var,

                Zahire eleneni var.

                Salatalık (Hıyar, Kornişon) eleyen mekanik-motor tahrikli sisteme dayalı çalışanları da yazalım mı?

                Kum elekleri, mucur ve taş kırma makinelerindeki elekleri de yazmalıyız. Oldu olacak...

                Ayrıca; Kırık mermerlerden, mozaik elde ederken elden geçme büyüklüklerine göre: En incesine pirinç, biraz irisine, bir numara, iki numara, üç numara, dört numara... Giderde gider...

                Hepsinin kalın ve irisine ise fırlatma derler.

                Fırlatmanın bir kalını ise paledyendir.

                Paledyen yerlere döşenir arasına da fırlatma atılır. İşte böyle. Perdah üstüne perdah. Perdah üstüne perdah. Hep bilekten çıkar. Mala perdahı...

                Yine birileri, sırça saraylarında diyecekler ki:

                Nerden biliyor, bunları diye.

                Belki bir inşaatçıya soracak, şansına oda bilmezse atıyor diyecek.

                Ustasına Sorsa, bilmez ki. Her işin bir ustası var derler ya.

                Öküzü altından buza (buzağı) arayacak ya beyimiz...

                Nede olsa serde inşaatçılık var. Bu işin ihtisasını yaptık. Yüksek Okulunda okuduk. Devlette 25 yıl fiilen Zirai-İnşaat işleri yaptık.

                Şimdi, bunların harbiden kıymeti yokta. Neyse.  

                Ha birde. Kalbur var. Nohut, fasulye ve bu familyadan olanların, kuruları çalkalanır.

                Bu işleri yapanlara eleme işlerini yapanlara halkımız, kolay gelsin derler, arkasından da. Şakayla karışık (siz anlarsınız neresi olduğunu ) çalkalama un elerken derler.

                Gözünü sevdiğim ANADOLUDA ATASÖZÜ olmuştur. Bunların hepsi gerçektir.

                 Amma Velâkin, şu elek türleri henüz icat edilmedi.

                 O da Adam Eleği ve Su Eleği. Bunlar olmadığı gibi, tevatür laflar. Adam Eleği de Su eleği de yoktur. Varsa gösterin. Su eleği zaten olmaz da... Adam eleğini de yeni icat ettiniz galiba?

                ADAM ELEĞİ DE YOKTUR. Akşehir ve civarında şu yeni icat, adam eleği bulunursa haber verirsiniz, herhalde değimli? Efendim.

                Bu elekten deve de geçer mi? Kessek yesek bari. Helâlından.

                Hani bir darbımesel de şöyle demiş büyükler:

                 NELER GELDİ NELER GEÇTİ ELEKTEN, UN ELERKEN DEVE GEÇTİ ELEKTEN.

                Deve eti ile Şampanya, bira, Viski... İçmek yok. Ha sakın. Haram zira yerini yurdunu bilenlerdensiniz. Konyak ve şaraba tuz eker kendinizi kandırırsınız. Değil mi?

                 Sakiler mi? Onu ben bilmem. Öyle demişsiniz. Biz duyduk. Telefonlar sağ olsun. Kanuncusuzca dinleyip durduğunuz, telefonlar.

                Bizim Kitabımız Kuran-ı Azim’ ü-şana göre İçki yasak. Diğerler haram kılınanlarda. Domuz eti, faiz, riba, zinanın yasak olduğu gibi...

                Şimdi, seçim yakın suya sabuna dokunmadan yazalım istedik. Bir gün siyasetten uzak kalalım istedik. Zaten itilip kakılıyoruz... AKPARTİLİ diye içerden darbe dışarıdan darbe almaktayız... Dayan dayanabilirsen. Akşehir’imizi mi terk edelim... Hayır,  biz ve Dedelerimiz hep burada kabirlerimiz burada Nasreddin’ de... Bir yere gittiğimiz yok.

                Bu seçim ve bir daha ki seçimlerde Allah CC. izin verirse hep buradayız. Yılmadan davanın tam içindeyiz. İnşallah-U Rahman.