Kısa bir teneffüs arası vermiştim. Geriye dönüp baktığımda yılların ne çabuk geçtiğini çok net görüyorum. 10 yılı aşkın süredir belki de daha uzun, kesin bilemeyeceğim. Yazamadım çok sevdiğim gazete Pervasız’a. Onlarca gazetede yazdım, ancak Akşehir’de bir gazetede yazmanın güzelliği bir başkadır her zaman.

Bu kadar süre neden ayrı kaldım. Aslında ayrı değildim. Sürekli gelmeye özen gösterdim. Oradaki oteller, öğretmenevi bana yabancı değildi. Gazeteye de uğrardım, sevgili Bayram arkadaşım bunu bilir. Araya bazı işler girince gazeteye yazmak da aksıyordu. Kitap olayına fazla zaman ayırmıştım. Yayınevleriyle çok geziyorduk. Fuarlar, okullarda imza günleri, belediyelerin etkinlikleri epey zaman alıyordu. İzmir’e de arada sırada uğruyordum. Geçenlerde sevgili dostum Erdoğan Özbakır’ın yeniden yazmaya başlıyorum, sözünden cesaret aldım. Ben de yeniden yazmaya başlayabilirdim. Sevgili Bayram Uygun’u aradım, söyledim. “Tamam hocam” dedi.

Yıllar boyu yazdığım gazeteme ilk kez yazıyormuşum gibi heyecanlıydım. 1990’lı yılların başıydı. Bir yere gidince önce yerel gazetelere uğrarım. Akşehir’e 80’li yıllardan beri gidiyordum destansı Nasrettin Hoca Şenliklerine. Akşehir’in herkesçe sevilen gazetecisi, onun da ötesinde ağabeyi Pervasız’ın da kurucusu Ahmet Şener; “Kuzum senin elin kalem tutuyor, bize de yazsana” deyince nasıl da mutlu olmuştum. En kısa sürede yazılarımı göndermiştim. Başlayış o başlayıştı…

Pervasız denilince Ahmet Şener’le Nihat Ak’ı anımsarım, onlar gelir aklıma. Melek Girmez Hanı’nda gazetenin eski yerini düşünüyorum. Eski makinede basılan gazete dün gibi belleğimdedir. Elde dizilirdi ama bir yürek işçiliğiydi onu oluşturan. Sıcaklık vardı. Eski Yeşilçam’ın siyah beyaz filmlerinin sıcaklığı insanın içini, yüreğini ısıtırdı.

Orada otururdum saatlerce, Ahmet ağabeyden kentin eski halini dinlemekten mutlu olurdum. Bir anı uzmanıydı. O anılar kitaplaşsa nasıl olur, derim. İkramda kusur etmezdi. Öğleyin etli ekmek, akşamları Orta Gazino’ya götürürdü. Yarım elma gönül alma işiydi. Sadece bana değil, herkese kapısı gönlü açık güzel bir insandı Ahmet Şener. Nihat Ak da gelirdi, anılar denizinde kulaç atardık. Akşehir’le ilgili ne varsa Ahmet ağabeyden dinledim.

Akşehir artık göç veren bir yer olmuş. 80’li yıllardan az kişi kaldığını her geldiğimde görüyorum. Eskimeyen dostlarla yine de güzel bir şehir bana kalırsa. Derlenip toplanırsa eski günlerine kavuşur gibime geliyor. Nasrettin Hoca’nın varlığı, adı yetiyor. Onunla bile dünya çapında bir şehir neden olmasın. Kirazı, gölü, doğal güzellikleri yetip de artar.

Haftada bir gün yazacağım. Ben siyaset, politika yapmam. Sanatçı kişiliğim nedeniyle sanatçı anıları, onlarla geçen zamanı anlatırken ben de mutlu olurum. Kuşkusuz bugün kitapları basılan, okunan biri olarak bunda Akşehir’in payı var kuşkusuz. Aldığım ödüller beni az da olsa duyurdu ülkeme. Nice yüz akımız sanatçı, bilim insanı, şair, sanatçıyla orada dostluk kurmuştuk. O devam ediyor şimdi bile.

Bu yazıyı yazarken İzmir’de sıcaklık -2 derece, Akşehir’i düşünüyorum. Kış günleri geldiğimde adı gibi ak, bembeyaz olan görüntüler, beyazlara bürünmüş şehri düşünmeden yapamıyorum. Kar yağardı lapa lapa. Otelin penceresinden izlerken mutlu olurdum. Tüm okurlara sağlık, mutluluk, 2021 yılının güzel, gönüllerince bir yıl olmasını diliyorum. Her şey gönlünüzce olsun…