Eğitim, hayatımızdaki en önemli kavramlardan birisidir. Farkında olsak da olmasak da hayatımızın her alanında eğitim vardır. Üniversite 1. sınıfa geldiğimde ilk defa bu kavramın tanımlanması ve bizlere ezberletilmesi olayı ile karşılaştım. Eğitim en genel tanımı ile: “Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişim meydana getirme sürecidir.” Erürk'ün yaptığı tanım bu şekilde ve biz 1. sınıfta bu tanımı ezberleyip hafızamıza yerleştirdik. Felsefi akımlara göre eğitim nedir, türleri ve özellikleri nelerdir? Bunlar da ezberletilen diğer konular arasında. Ezberletince ve yazdırınca eğitim aldığımızı zannettiğimiz için kavramların pek bir önemi yok aslında.

Eğitim gibi hayatımızın en önemli kavramlarından birisinin “Ezberci” kelimesi ile yan yana getirilmesi büyük talihsizlik. Bu ayrıca üstünde durulması gereken bir konu olduğu için çokça değinmeyeceğim. Bize öğretilen en genel tanımda yer alan “davranışlarda değişim meydana getirme” tanımını da eksik bulduğumu belirtmek isterim. Platon'a göre ki ben de bu tanımdan yanayım, eğitimin tanımı şu şekilde olmalıdır: “Yanlış davranışlarda değişim meydana getirmek.”

Asıl olan bilgi değil midir? Örneğin Platon, içki satın almaktan çok, kötü bir bilgiye sahip olma pratiğine karşıydı. Eğitimsiz bir bireyin sabahtan akşama kadar suç işlemesi, aslında onun eğitimsizliği suçundan daha büyük bir olay değildir. Yine Platon'a göre eğitim kötülüğün köküne inmelidir. Bu nedenle iyi bir eğitim, yaşamın bütün kötü görünümünü değiştirebilir. Platon, iyi eğitim almış bir toplumda adaletin işleyişinde de sorun olmayacağını savunur. Gerçekten de eğitim seviyesi yüksek toplumlarda adalet kavramının tartışılmaya açılması çok nadirdir.

“Eğitim devletin kontrolünde olmalı mıdır?” sorusuna gelirsek, bu soruya yanıtım evet olmalıdır, olacaktır. Zira eğitimin yanlış davranışların önüne geçebilmesi için halka sirayet etmesi gerekir. Yani bir birey belli bir yaşa geldiğinde bu eğitimi almalıdır. Bu da beraberinde zorunlu eğitimi getiriyor. Platon da vatandaşların belirli bir hizmet sınıfı, yönetim sınıfı ve üretim sınıfına göre zorunlu olarak eğitilmesini savunmaktadır. Sonuçta tüm çağdaş ülkeler bunu yakalayabilmiştir. Çağdaş ülkelerde sınıf ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşlar ilk seviye sayılan ilkokula gitmektedirler. Zorunlu eğitimin gereği olarak çocuğunu okula göndermeyenler yaptırım görmektedir.

Ülkemizde de durum bu yönde. Ancak belli bir yaşa kadar uygulanabilir bir yöntem olsa da başlangıçta lise, sonrasında ise üniversitede zorunlu eğitimin uygulanması giderek güçleşir. Öyle ki bazı ülkelerde lise eğitimi zorunlu eğitimden çıkarılmıştır. Üniversite ise isteğe bağlıdır. Zira lise çağından sonra bir bilgiyi öğrenciye zorla öğretmek olanaksız hale gelecektir. Bu sorun Platon’un yönteminde olduğu gibi yeteneğe ve nihai ilgi değerine göre bir zorunlu eğitimin verilmesi ile çözülebilir.

Hiçbir suretle matematiğe ilgi duymayan ve öğrenmek istemeyen bir lise öğrencisine polinom, logaritma, integral ve türev öğretemezsiniz. Aklın doğası buna karşıdır. Öte yandan aynı çocuk matematik yerine coğrafya, tarih yahut felsefe derslerinde başarılı olabilir. Temel matematik haricinde bu çocuğa ileri matematik öğretmek, formülleri ezberletmek zihin öldürmekten başka bir şey değildir.

Kendimden örnek verecek olursam; lise son sınıfta artık sözel bölümüne yoğunlaşmış ve bu alanda tercih yapmak isteyen bir öğrenciydim. Ancak okulumuzda sözel sınıfı yoktu. Mecburen eşit ağırlık sınıfında devam ettim. Ancak lise sonda görülen türev alma, integral gibi derslere çalışmamın bir mantığı yoktu. Bu yüzden bu ders saatlerinde diğer sözel derslere bakar, soru çözmeye çalışırdım. Ancak matematik hocamız -ki onun da kendine göre haklı gerekçeleri var- benimle beraber birkaç sözelci arkadaşımın da matematik dersinde sözel derslere çalışmamıza izin vermemeye başladı. Mecburen hocamızın isteğini yerine getirdik. Ancak hiçbir şekilde matematik derslerini dinlememeye başladık. Çünkü öğrenmek istemiyorduk ve hocamız bu dersi bize zorla öğretemezdi. Bir süre sonra bunun farkına varmış olacak ki sınava yakın bir süre kala matematik dersinde yeniden sözel derslere çalışmamıza izin verdi.

Eğitim, davranışlarımızda zorla değişiklik meydana getirmez. Davranışlarımızın değişmesini istiyorsak eğitime kendi isteğimiz ile tabi olmamız gerekir. Bilgiyi pratik hale getirip kalıplaşmış teorik bilgilerin zihnimize zorla sokulmasına izin vermemeliyiz. Yoksa ilkokuldan beri kendimizi, sadece ezber yapan bir birey olarak yetiştirmiş oluruz. Aldığımız eğitim sorunun köküne de inemediğinden yanlış davranışlarımızda herhangi bir değişiklik meydana getiremeyecektir. Kısacası zorunlu eğitime belli bir yaşa kadar evet ama zorunlu bilgi dayatılmasına hayır. Davranış değişikliğine evet ama yanlış davranışlarımızı değiştirmeyen eğitime hayır. Sorgulayabildiğim, yorumlayabildiğim bir eğitime evet ama üzerinde hiçbir çıkarımda bulunamadığım ezberci eğitime hayır.