İran nüfusunun yarısı Azeri Türkleridir ve onların yurtlarına Güney Azerbaycan denir. İran yönetiminin başında bir zaman Azeri Türkleri vardı. Şah İsmail (Yavuz Sultan Selim’e yenilen) Tüktü ve Türkçe şiirlerinin toplandığı divanı vardı. Ondan önce de İran yönetimi uzun yıllar Büyük Selçuklu İmparatorluğunun elinde olmuştur. İran halkının çoğu Türk asıllıdır. Batıdaki Güney Azerbaycan dışında, doğusunda Özbekler ve Türkmenlerle diğer Türk boyları yaşamaktadır. Tüm bölgelere dağılmış olan daha seyrek Türk toplulukları da bulunmakta. Resmi tutumun mesafeli olmasına karşın, İran halkı Türkiye’yi ve Türkleri sevmektedir. Burayı ikinci vatan sayarlar. Kendisini ve çocuklarını tehlikede gördükleri zamanlarda buraya gelebilmeyi bir güven adımı sayarlar. Ekonomik yaşamımıza önemli katkıları olmuştur. Karışık dönemlerde hep bize geldiler. Kaynaklarını da olabildiği ölçülerde getirdiler. Bir kısmı batı ülkelerine buradan gitti. Yürekleri hep bizimle oldu.

Cumhurbaşkanı Ahmedinejat Türkçe bilmekte ve konuşabilmekte. Dini lider Ayetullah Hamaney’in de Türk kökenli olduğunu bazı kişilerden işittim. Bugünün dünyasında köken ırkçılığı yapmak zaten abesle iştigal olur. Kökeni Fars(Pers) olan İranlılar da din kardeşimizdir. Caferi mezhebinden olmakla bizden ayrı bir dine ve inanca sahip değiller. Onlar da Müslüman ve Hazreti Muhammed’in ümmetidirler. Müslümanlığın tüm gereklerini fazlasıyla yerine getirirler. Caferi yorumunun sahibi İmam Cafer hazretleri, Sünni(Ehli sünnet) yorumunu getiren İmamı Azam Ebu Hanife’nin hocasıdır.

Güney ve Kuzey Azerbaycan’daki Türkçe konuşan kardeşlerimizin çoğu, Caferi mezhebindendirler. Kuzey Azerbaycan’daki yöneliş ve tatbikat, Güney Azerbaycanlı ve Fars kökenli kardeşlerimiz kadar koyu değildir. Kuzeydeki kardeş Azerbaycan’da, çok daha toleranslı ve geniş görüşlü bir inanç sistemi vardır. İran’daki dine bağlılık ise, Azerbaycan’a ve hatta bize göre daha koyu ve sıkı bir durum gösterir. Tüm bu ayrıntılar kardeşliğimize hiç zarar vermez. İran her şeyden önce, yüzlerce yıldır sınırımız hiç değişmeyen tek komşudur. İran ve biz yüzlerce yıldan beri hiç savaşmadık. En uzun süre barış içinde yaşadığımız tek komşu İran’dır. Ülkeler komşularıyla barış ve hatta ittifak içinde olurlarsa, güçlenip zenginleşirler. Komşular çatışırlarsa; uzaklardan kol uzatacak büyük güçlerin esiri olup sömürülür. Irak-İran savaşı bunun en yakın ispatı olmuştur.

*O savaş olmasaydı, kışkırtanlar sonra gelip Irak’ı işgal edemeyeceklerdi.

*Milyonlarca Müslüman ölmeyecekti.

*Sömürgeci güçler tarafından yaratılan bölgedeki terör, böyle azmadan yok edilebilecekti. *Sömürgeci güçler terörü bu kadar fazla besleyip destekleme olanağı bulamayacaklardı.

*Irak’a karşı açılan iki haksız savaşta, biz de en az Irak halkı kadar zarar gördük.

Irakla da bizi savaştırıp; kuzeydeki zararlı oluşumu, kanımız ve kaynaklarımızla desteklettirmeye uğraştılar. Baskılara uyup Irak’a saldırsaydık; işgalcilerin uğradıkları büyük kayıpları, biz çekecektik.

Makam düşkünü iki aşiretçi bölücü, yıllarca uğraşıp sömürgecilere yalvararak ülkelerini işgal ettirdiler. Şimdilik birer külah kapmış görünüyorlar. Sonları ne olur, belli değil.

Sömürgeciler şimdi de İran’la kapıştırmak istiyorlar bizi!  Savaşlardan dikkatle kaçınmak ve teröre karşı komşularımızla işbirliği kurmak gerek. İran’la düşman olmamız için çabalayan sömürgecilere ve onların füzeler satarak kazıklama tekliflerine kanmayalım; aldanmayalım.