Apartman toplantıları herkesin bildiği ama kimsenin sevmediği toplantılardır. Aidat konuşulur. Asansör konuşulur. Kapıcı konuşulur. Hatta kimin kapısının önüne ayakkabı koyduğu bile uzun uzun tartışılır.

Ama bir konu vardır ki, neredeyse hiç gündeme gelmez: Afet. Bu sadece apartmanlar için geçerli değil. Plazalarda da böyledir. Toplu iş merkezlerinde de. AVM’lerde, sitelerde, çarşılarda da…

Binlerce insanın aynı anda bulunduğu yerlerde bile afet, konuşulması ertelenen bir başlıktır. Oysa hepimiz aynı binadayız. Aynı merdiveni kullanıyoruz.

Aynı kolonlara, aynı temele güveniyoruz. Ama konu deprem olunca, yangın olunca, acil durum olunca… Bir anda sessizlik çöküyor.

Çünkü afet konuşmak rahatsız eder. Çünkü afet konuşmak “ya olursa” ihtimalini hatırlatır. Ve çoğumuz bu ihtimali düşünmek istemeyiz.

Apartman toplantısında kimse şunu sormaz: “Bu binada deprem olursa nerede toplanacağız?” “Yangın çıkarsa kim kime haber verecek?” “Yangın merdiveni gerçekten kullanılabilir mi?” “Kapısı kilitli mi, önü depo mu, ışığı çalışıyor mu?”

Evet, yangın merdiveni vardır. Ama aktif midir? İşte kimsenin sormadığı soru tam da budur. Birçok binada yangın merdiveni sadece projede vardır. Kapısı kilitlidir. Önü doludur. Aydınlatması çalışmaz. Acil durumda açılacağı varsayılır ama hiç test edilmemiştir.

Yangın anında duman geldiğinde insanlar o merdiveni değil, bildikleri yolu kullanır. Asansöre yönelir. Panik başlar. Ve saniyeler hayata mal olur.

Toplu iş merkezlerinde de durum farklı değildir. Herkes çalışır, herkes gider gelir ama “Bu binanın afet planı nedir?” diye soran neredeyse yoktur.

Oysa birçok binanın bir afet planı vardır. Ama kâğıt üstündedir. Dosyanın içindedir. Kimsenin açıp okumadığı bir klasördedir.

Tatbikat yapılmaz. Bilgilendirme yapılmaz. Yeni gelen çalışan bilmez. Eski çalışan unutmuştur. Plan vardır ama hayatta karşılığı yoktur.

Bir apartmanda, bir iş merkezinde afet konuşulmuyorsa, o bina aslında hazır değildir. Yeni olması da fark etmez. Mantolaması, asansörü, cam cephesi… Hiçbiri afet anında planın yerini tutmaz.

Çünkü afet anında bina kadar insan davranışı da çöker. Panik, bilgisizlik ve koordinasyonsuzluk, sağlam binayı bile mezara çevirebilir. Deprem olduğunda ilk on dakika herkes kendi alanındadır. Sonra merdivenlerde karmaşa başlar. Kimse kimseyi tanımaz. Kimse kimin nerede olduğunu bilmez. Oysa apartman küçük bir mahalledir. İş merkezi küçük bir şehirdir. Ve her küçük yapı, küçük ama gerçek bir afet planına muhtaçtır.

Bir toplantıda afet konuşulsa ne olur? Hiçbir şey olmaz sanıyoruz. Oysa çok şey olur.

Yangın merdiveni kontrol edilir. Toplanma alanı belirlenir. Kim ne yapacak öğrenilir. En azından herkes şunu bilir: Ne yapmayacağını. Ama biz konuşmamayı seçiyoruz. Çünkü konuşmamak daha kolay.

Sonra afet geliyor. Ve o gün toplantıda susan herkes, aynı koridorda, aynı panikte birbirine bakıyor.

Şunu net söyleyelim: Afet gelince konuşmak için çok geçtir. Asıl mesele, afet gelmeden önce o rahatsız edici konuyu masaya koyabilmektir.

Belki bir dahaki apartman ya da site toplantısında, belki bir iş yeri toplantısında şu cümle kurulabilir: “Bir de şu afet meselesini konuşalım… Yangın merdivenini, planımızı, hazırlığımızı.” İşte o cümle, bir gün birilerinin hayatını kurtarabilir.