Günler, haftalar, aylar, mevsimler birbirini kovalarken Nisan ayına geliverdik. Geriye dönüp baktığımızda çok çabuk geçmiş gibi görünen günler öyle çabuk geçmedi.

Karakışın hükmünü henüz unutmadık. İliklerimize kadar yaşadık soğuğu, kışı, karı, ayazı. Bu soğuk günlerde bile bizi ısıtan kuşkusuz sanatın sıcaklığı oldu. O günlerde de salonları boş bırakmadık. Konserler, resim sergileri, tiyatro, sinema gösterileri içimizi aydınlattığı gibi ısıttı da…

Seyrek de olsa kentimize düşen kar taneleri ilham kaynağımız oldu. Beyaza bürünen İzmir, Ege sokaklarında havadan dans ederek düşen bir kar tanesiydi mutluluğun adı. Beyaza bakıp mavi düşler kurmanın keyfi de başkaydı. Denizin hırçın dalgaları içimizi ürpertse de bir güzellik yakalamaya çalıştık. Fırtınalar, lodoslar düşlerimizde bahar çiçeklerini açtırdı. Beklentimiz aynıydı, ah bir bahar gelse. İşte o bahar kapımızda. Doğada çılgınca bir bahar hüküm sürüyor. Börtü böcek, kuşlar, kelebekler özgürce uçmaya başladı. Baharın coşkusu doğanın bu canlılarına sanki dans ettiriyor, uçmanın da ötesinde…

Nisan ayıyla birlikte İzmir başka bir birlikteliğe ev sahipliği yapar. TÜYAP Kitap Fuarı, yüzbinlere merhaba demenin güzelliğini yaşar. Gençler,  çocuklar, kadınlar, erkekler bir coşku uğruna akın ederler fuara. Arının çiçekten bal alması gibi yazardan, bilim adamından, sanatçıdan bir şeyler almanın keyfine varırlar. Söyleşiler, paneller, imza günleri bir sevdaya dönüşür. İzmir iki baharı birden yaşar.

Bakıyorum da zaman hızlı çok hızlı geçti yine. Yaz mevsiminin sonuna geliyoruz. Gerçi mevsimler biraz sarktı ama takvime göre yazın son günleri. Çok sıcak geçen yaz günleri pek verimli geçti diyemem. Aşırı sıcaklarda bazen gazete okumak zor geliyordu. Önceki yıllarda yazmak, yaratmak, okumak için büyük fırsattı yaz ayları. Kışın okul ağır basıyordu. Biraz da mesleği sevince kesinlikle okul işleri dışında bir şey yapamazdım.

Mesleğe bir iki yıl ara verdim. Sadece yazarlık yapacağım, dedim. Gezdiğimiz yerlerde yazmak hiç de kolay değil. Otel köşelerinde yazmak kolay değil. Ne kadar düzenli, temiz olsa da yazma havasına girmek çok zor. Ancak not alıp karalama yapabiliyordum. Belki kısa mizah yazıları yazmak olasıydı. Bir öykü yazayım desem hiç de kolay olmuyordu. Aşırı sıcaklarda terlerken nasıl da özlüyordum serin günleri. İnsanoğlu kışın da ha bir yaz gelse, demeden edemiyoruz.

Nasreddin Hoca gibi bahara lafımız yok. Ancak İzmir gibi bir kentte baharı görmek olağan dışı. Yaz mevsimi birden bastırıveriyor. Ne olduğunu şaşırıyorsunuz. Hep şu ünlü şarkının sözlerinin İzmir’de yazılıp yazılmadığını merak ederim: Kara talihime bu yıl da/Baharı görmeden yaz geldi geçti…

Yaz kış fark etmiyor. Sanatla dolu olsun yeter. Kış günleri soğuk bir gecede gidilen sinema salonları, konser salonları insanın içini nasıl da ısıtır bir bilseniz. Yaz mevsiminin en sıcak gecelerinde izlediğiniz bir konser nasıl da serinletir insanın ruhunu. Yıldızların altında bir oyunu izlemek, oyunun güzelliğine yıldızların tanık olması nasıl da güzeldir. Gözleriniz yıldızlara kayar, şaşırırsınız. Müziğe, oyuna kulak vermiş dinleyen binlerce yıldız. Gülünecek yerde ise gülebilen binlerce yıldız geceyi güzelleştirir. Sanatla içi içe tüm mevsimler gönlünüzce olsun…