Yazlık yerler, sayfiye yerleri kışın hüzne bürünür. Yaz aylarında rengârenk, şen şakrak olan sahil kasabaları, ilçeleri hüznün girdabına kapılmıştır. Hüznün temelinde ayrılık yatar. Kısa sürse de ayrılık, yürek burkar, insanın damarlarına dek işler. Sonunda kavuşma olsa da ayrılıklar üzücüdür. Yürekte derin izler bırakır. Sait Faik’in deyişiyle kavun acısı gibi bir şeydir ayrılık…

Çeşme kent merkezinde otobüsten indiğimde bir şamar gibi ruhuma vurdu ayrılık hüznü. Kentte donukluk, canlılık yitip gitmişti. Yaz aylarının tatlı düşlerine dalmış, kış güneşine kendini bırakmıştı.

Çocukluğumuzdan beri aşina olduğumuz ilçenin silueti az çok değişse de kendini korumayı bilmişti kalesiyle, evleriyle, masmavi deniziyle. Tanıdıklarımız çoktur. Ailece geldiğimiz deniz ne yanda kalmıştı. Ilıca uğrak yerimizdi. Yolu eski yoldu. Döne döne ulaşırdık. Anılar da abandı mı üzerinize güzel ilçenin etkisi başlamıştır artık.

Daha önce de imza, söyleşiler yaptığımız kaymakamlık binasına gittim. Sevgili arkadaşım, can dostum Nil Pröttel’le birlikteydi imza günümüz. Ayağında bir sorun oluşunca yalnız gelmek zorunda kalmıştım. Binadan içeri girince meslektaşımız Pınar Bulut karşıladı beni.

Genç meslektaşım ilgilendi sağ olsun. Epey de konuştuk, ailesi Buca’da oturuyormuş. Çocukluğumun geçtiği yerden konu açılınca epey konuştuk.

Öğrenciler gelmeye başlamıştı.  Unutulmayacak bir söyleşi gerçekleştirdik. İlçe Milli Eğitim Müdürü Şahan Çoker de söyleşiyi izledi. Sevgili Müdürümle 20 yıl önce yine Çeşme’de tanışmıştık. Daha sonra İzmir Milli Eğitim’de görev aldı. Orada da görüşürdük. Farklı bir yöneticiydi. Sanata, sanatçıya hayran birisidir yıllardır. Okuyan, araştıran, bunları yaşama geçiren birisi olduğundan görev yaptığı yerlerde çiçek açtıran birisidir.

Söyleşiden sonra odasına gittik. Milli Eğitim Şube Müdürü Sıdıka Sarı da bizlerle birlikteydi. Akrabası Ali Sarı ile can ciğerdik. Ali Abi, Şifne’de balık lokantası işletirdi. İzmir’den fırsat buldukça giderdim oraya kafa dinlemeye. Kimse bilmiyordu Şahan Müdürümle eski bir dost, arkadaş olduğumuzu. Bunu duyunca şaşırdılar.

Bir müdür düşünün ki müdürlük yaptığı şehirde YİBO’lara gidip öğrencilere masal, öykü okusun. Model olsun eğitimcilere. O sıralar Elazığ’a yardım için koşturuyordu. Oyuncaklar, kitaplar gidecekti çocuklar için.

Çaylar, kahveler derken zaman epey geçmişti. Sohbetin sıcaklığı daha başkaydı. Sanatın, şiirin, öykünün, eğitimin olduğu sohbetler kolay kolay bitmiyordu.

İzmir’e birlikte gidecektik. Pınar Dumna, Şahan Çoker’le birlikte. Bir saati aşkın sürede yolculuğumuz da konuşmalarımız da anlatılır gibi değildi. Evimin önüne dek bıraktılar beni. Bazı insanlar anlatılmaz, yaşanır. Şahan Çoker de bunlardan biriydi. Çeşme’de o gün beş altı etkinlik vardı. Eğitimin sınıf duvarlarını aşması ne güzeldi. Bu yüzden de kutladım Şahan Müdürümü. Çoğu ilde, büyük şehirlerde yapılmayanları küçük bir ilçe başarabiliyorsa bu düşünülmelidir. Bir sayfalık yazıda ancak bu kadar yazabildim. Şahan Çoker’i YouTube’ta da izleyebilirsiniz…