Eskiden Akşehir denince, Konya’da bir ağırlık hissedilirdi. Bir sözü vardı bu şehrin. Bir sesi vardı. Ortalama sekiz yıl önce, il yönetimi, disiplin kurulu ve kurultay delegeliğinde beşten fazla temsilcisiyle Konya CHP içinde varlığını hissettirirdi. O temsil gücü artık geçmişte kaldı.

Konya CHP il başkanlığı ve kurulları seçimi sırasında kongre salonunda o ses yoktu. Kurultay delegeliğine sadece bir kişi girebildik. Otobüs değil, minibüs değil, tek koltuk. Hani derler ya, “bir elin nesi var?” İşte o kadar kaldık siyasetin ortasında. Önceki seçimlerde yapılan hatalar bugünkü kaybın sebebiydi. İlçe başkanı ciddi yanlışlar yaptı. Terazinin kefesi Ereğli’ye kaydı. Tarafsızlık, beyanla değil duruşla olur. Bizde ne beyan kaldı ne duruş. Osmanlı’da III. Selim reformları sırasında saray içinde yalnız kalan bazı vezirler gibi, doğru hamleleri destekleyecek güç kalmamıştı. Selçuklu döneminde Sultan I. Kılıçarslan’ın vezirleri arasındaki sessiz çekişmeler, küçük hataların büyük kayıplara yol açabileceğini gösterirdi.

Kongre salonu ikiye bölünmüştü. Bir yanda kaybedenlerin sessizliği, öte yanda Selçuklu, Meram ve Ereğli ekiplerinin zafer sarhoşluğu. Zafer naraları atıldı, selfie’ler çekildi. Salon bir Yeniçeri Ocağı gibiydi; kelimeler havada uçuşuyor, kılıç yerine alkışlar çarpıyor, akıl susuyordu. Osmanlı’da Cem Sultan’ın yalnızlığı, II. Bayezid’in denge çabası gibi, sessizlik kaybedeni yalnız bırakır. Selçuklu sarayında vezirlerin sessiz hesapları, devlet işlerini etkilerdi. Napolyon Austerlitz’te zafer kazanırken, Avusturya sessizce geri çekilmişti; gürültü kazanıyor, haklılık bazen sessiz kalıyordu.

Dünya siyaseti de farklı değil. Amerika’da 2000’de Bush ve Gore, Florida’da sayım sayım sayım… Kazanan Bush, kaybeden Gore’un suratı, Akşehirli delegelerin aynası gibiydi. İngiltere’de 1970’ler; Heath ve Wilson, parti içi mücadelede sessiz kalanları arkada bırakmıştı. Mao’nun Kültür Devrimi’nde kırmızı gardiyanlar zafer naraları atarken, sessiz kalan aydınlar kenarda kalmıştı. Lincoln, parti içi ittifaklarıyla başarı kazanırken, yanlış hamleler kaybı getirirdi. Osmanlı’da II. Bayezid’in tahtta denge kurma çabaları, Selçuklu’da Sultan Alaeddin’in vezirleri arasındaki sessizlik… Hepsi aynı gerçeği gösteriyor: kazananın sesi yüksek, kaybedenin sessizliği derin olur.

Akşehir kenarda duruyordu. Yorgun ama vakur. Sandık sonucu kaybeden taraf. Duruş, strateji ve temsil de kayboldu. Eskiden bir şehir, bir ağırlık, bir ses vardı. Ortalama sekiz yıl önce beşten fazla temsilci vardı. Şimdi tek koltuk kaldı. Bir kişi. Bir şehir, bir ses, bir umut sessizliğe gömüldü. Romalı senatörler Sezar’ın karşısında sessiz kaldıysa, taht kaybeden Osmanlı padişahları yalnız kaldıysa, yanlış hesaplarla koltuğunu kaybedenler her zaman vardır.

İlçe başkanı muhtemelen koltuğunu okşuyor. “Bu hezimetten ne pay çıkarabilirim?” diye düşünüyor. Tarih biliyor; fırsatçının hediyesi geçici, notu kalıcıdır. Planlama ve strateji hataları tek koltukluk temsil ile ödendi. Konya CHP il başkanlığı ve kurulları seçimi bittiğinde, alkışların ardından derin bir sessizlik kaldı. O sessizlik kaybedenlerin değil, kendini kazanan sananların ne kaybettiğini anlatıyordu. Osmanlı’da yanlış vezir seçimi, Selçuklu sarayında sessizlik, Bush ve Gore örneği… Hepsi aynı gerçeği gösteriyor: kazananın sesi yüksek, kaybedenin sessizliği derin olur.

Tarih kenarına not düşüyor: “Bir zamanlar sesi vardı bu şehrin. Şimdi o ses, tek koltukluk bir hikâyede saklı.