Dostlar; 5 Aralık, canım babaannem Şerif Eskioğlu’nun 37’nci ölüm yıldönümü. Bu dünyadan yiğit mi yiğit bir kadın geçti. “Bizden sonraki kuşakların da babaannemi unutmaması gerekir” diye düşünüyorum. Onun serüveni, yaşadığı dönemde aslında Anadolu kadınının makus talihi. Bu yazgıya meydan okumuş, bedel ödemiş kadınlar arasında yer aldığı için babaannem Şerif Eskioğlu’nun benim gönlümde özel bir yeri var. Onu yazmak da boynumun borcuydu.

Babaannemi, dedem Hacı Salim’i anlatmadan aktarmak eksik kalır. Söze nasıl başlasam ki? İlkokula gitmiyordum henüz. Akşehir’in cumbalı evleri arasındaki sokaklarda, Seyd-i Mahmut Hayrani türbesinin bahçesinde diğer çocuklarla oyun peşindeydim. Babamın Haliçi’ndeki kasap dükkanında da zaman geçirdiğim oluyordu hani…

Kasapta olduğum bir gün, babamın büyüğü Halis amcama babaannemin “Hiç ziyaretime gelmiyor. Hal hatır sormuyor” sitemini ilettim. Çoğu zaman çakırkeyif gezen amcamın o gün canı sıkkın olmalıydı ki, “Ya öyle mi” diye başlayıp, “O, babam sağken Kürt çobana kaçmasaydı, her şey başka olurdu. Git benim böyle dediğimi söyle” dedi. Çocuktum işte… Babaannem; taşıdığım bu söze çok kızdı, “Doğurduğum çocuğa hesap vermem. Alnım ak, yüzüm pak! Allah’tan başka kimseye de verecek hesabım yok!” dedi… Laf taşıyarak babaannem ve amcamın arasında yarattığım bu gerginlik neyse ki birkaç hafta sürdü, o sözler çabuk unutuldu. O “Kürt çoban” çocukluk aklıma takıldı ama… Ailede ne olmuştu?

Şerif Eskioğlu (1970’lerin sonu)

Nasrettin Hoca türbesinin ortasında olduğu mezarlığın ana giriş kapısının karşısındaki çayda, Sultan Dağları’nın eriyen karları Akşehir Gölü’ne doğru akar. Babaannemin evi de işte o çayın öte yanından mezarlığın ana kapısına bakar. Mavi bisikletimle babaannemi sıkça ziyaret ederdim. Artık duaları, peygamber ve sahabelerinin hikayelerini öğrenmenin yanı sıra aile tarihimiz de sohbetimizin konusu olmuştu.

Dedem Hacı Salim, 1. Dünya Savaşı döneminde tam yedi yıl “Giden gelmiyor acep ne iştir?” nakaratlı türküdeki Yemen’de fırıncı olarak askerlik yapmış. “Öldü” sanıldığı günlerde terhis olup Akşehir’e dönmüş. Akşehir’de 13’üncü yüzyıldaki atası Hacı İbrahim Veli Sultan’dan kalan Meydan Hamamı’nı kendi hissesine düşen günlerde işletir ve küçükbaş hayvancılığı yapar. Akşehir’de pek çok köyün kurucusu Hacı İbrahim Veli Sultan, sahibi olduğu hamamın gelirini “mülk Allah’ındır” felsefesiyle savaş mağduru, göçmen ve yoksullara kol kanat olmak için harcar, sonraki kuşakları da kendisini “ermiş” kabul ederek bu yolu izler. Cumhuriyet döneminde Vakıflar İdaresi’ne devredilen hamamın geliri günümüzde de aynı amaçla kullanılıyor… Konya’nın kapısı olduğu için pek çok işgale uğrayan eski Frigya şehri Akşehir, defalarca yerle bir edilse de hayırlı işler yapan Meydan Hamamı’na dokunulmaz.

Hacı Salim tıknaz, pala bıyıklı ve kuşağında eksik etmediği palasıyla aksi ve sıkça nara atan birisi olarak anlatılır. Bizim kasap dükkanının yanında ev eşyaları satan Rıdvan (Yaman) Amcanın babası Rıza Amca, dedemi iyi tanıyordu. Rıza Amca, Kurtuluş Savaşı’nda taarruzun başlatıldığı Akşehir’i cumhuriyet kurulduktan sonra ziyaret edecek Atatürk’ü karşılamak üzere, eşraftan bir komite kurulduğunu anlatmıştı.

Bu komiteden bir üyesi, “Yetti gari” der, “Hacı Salim sürüsünü, bizim ekili tarlalarımızda yayıyor. Yazıktır. Günahtır. Bir şey yapamıyoruz. Atatürk’e şikayet edelim…” Toplantıdaki çoğunluk aynı dertten mustariptir, bu öneriye hak verirler vermesine de eşraftan birisi de “Kim şikayet edecek?” diye sorar, “Ya Atatürk, ‘Siz karılarınızın koynundayken Hacı Salim benimle 7 yıl Yemen’de savaştı. Şimdi birkaç at arabası tahıl için mi bıdı bıdı ediyorsunuz!’ derse biz ne yaparız. Üstelik Hacı Salim de Atatürk gittikten sonra bizi sağ bırakmaz alimallah!” Komite Atatürk’ü Akşehir’de çok iyi ağırlar ama kimse de Hacı Salim’i şikayet etmeye cesaret edemez. Hacı Salim yine koyunlarını kendi bildiği gibi ahalinin ekili tarlalarına sürer…

Mavi Bisikletim ve Ben

Bir diğer anı da Mustafa Uyar Amcadan. Kardeşi Sabri Amcayla Akşehir’in ilk lostra salonunu açan ve uzun yıllar da çalıştıran Mustafa Amca, Hacı Salim’in tip olarak babama çok benzediğini, aynı şekilde kostak kostak yürüdüğünü anlatmıştı. Mustafa Amca ve arkadaşları çocukken Akşehir’in kenar bahçelerine geleneksel erik, elma hırsızlığına çıkarlar. Bu arada üç sapık yetişkin, çocukların peşlerine düşer. Meyve bahçelerinin yanında koyunlarını otlatan Hacı Salim durumu fark edince narasını atıp palasını çeker ve kötü niyetli bu güruhu kaçırtır. Mustafa Amca, dedemin çok yiğit ve kahraman birisi olduğunu söylemişti. Şimdi hayatta olmayan ve her biri Akşehir’in renkli siması olan bu amcaları saygıyla yad ediyorum.

Hacı Salim’in pek çok eşi ve çocukları olur (Seceresi, seyhhaciibrahimsultan.com‘dadır. Torunları arasında Akşehir’in ilk eğitimli ebelerinden Semiha Uz ve 40 yıldan fazla ortaokulda beden eğitim öğretmenliği yapan ve pek çok köye sporu sevdiren Salim Eskioğlu da bulunuyor.) Bu nedenle sayısız kuzenim var.

Babaannemin Babası Mustafa Çaylı

Akşehir Bankası kurucularından ve zamanın toprak zengini nam-ı diğer Çayleli Mustani, Mustafa Çaylı; 1920’lerin sonunda Hacı Salim ile evli kardeşi Şayeste genç yaşta ölünce (mal mülk yabana gitmesin diye) yerine 14’ündeki kızı babaannem Şerif’i vermek ister. Babaannemin anlattıklarına göre; o yıllarda 40’larındaki Hacı Salim ilk tepki olarak “Tövbe de bre Mustani! Kızım Havva, senin Şerif’ten büyük. Benim yaşımdaki birisi Havva’yı istese şu palayla kafasını koparırım” dese de henüz sokakta oynayan küçük Şerif ile evlenir. Hacı Salim başına buyruktur. Eve istediği zaman gelir. Geldiğinde de hep sarhoştur. Şarkı söyler, nara atar. Babaannem kendi deyimiyle kocasının “hörfünden” çok korkar. Nasıl korkmasın ki; Hacı Salim’in sözünün üstüne kimse söz söyleyemez.

Babaannem genç yaşta 4 çocuk sahibi olur. Amcam kasap Halis, Ayşe halam, nam-ı diğer “Hoca” babam kasap Ferruh ve en küçük amcam kasap Fahir (Fahri)… Kardeşlerin arasında yaş farkı pek yoktur. Babamın anlattıklarına göre babası tütün tabakasında parmaklarıyla ritim tutturup askeri marşları çalar, çocuklarına askercilik oynatırmış. Babama göre bu oyun, bir babanın çocuklarının askerliğini göremeyeceği endişesiydi. Sonrası bir muamma…

Çocuklar çok küçükken Hacı Salim koyun sürüsünü babaanneme bırakır ve hamamda yalnız yaşamaya başlar. Babam ve kardeşleri sıkça babalarını görmeye hamama giderler. İnzivaya çekilen Hacı Salim hasta mıydı, yoksa hayata mı küstü? Bilen yok.

DEVAM EDECEK