Bu acayip sıcak havada yazı falan okunmaz ama size kolaylık olsun diye bu defa içine bolca su katacağım.

Dostum Halis Akarsu sosyal medyadaki bir yazıma cevap verirken bana Akşehir Gölü taşkınını anımsattı. 1968 yılında henüz gölün tabanı delinmemişken sürekli yağan yağmurlar adeta bir felakete yol açmıştı. Bahçeler ve tarlalar tamamıyla su altında kalmış, topografyasında biraz yüksek alana kurulu bazı köylerin karasal ulaşımı kapanmış, kayıklarla gidilecek duruma gelmişti.

Bu durumda biz, vatanı kurtarma amaçlı bir gurup solcu genç bize buradan ekmek çıkar diye düşündük. Canı yanıncaya kadar sesini çıkarmayan halkımızı artık yanımıza alabilirdik.

Önce bu köyleri teker teker ziyaret ettik. Kahvelerde toplayabildiğimiz kişilere, birlik olurlarsa seslerini duyurabileceklerini anlatıp araya devrimci söylemleri sıkıştırdık. İlk olarak Akşehir’de miting yapacak, ortalığı karıştıracaktık. Gerekli formaliteleri tamamladık, emniyetten izin aldık. Çok kısa bir zaman sonra miting alanındaydık. Kürsünün yanında biz yani 8-10 genç, karşıda binaların gölgesinde Ne Oluyor? diye bakışan meraklılar, bekliyoruz.

Gelen giden başka kimse yok. Sırtımızı dayadığımız ezilmiş köylü, halk yok!

Yerelden gelenlerle 50 kişi olduk. Derken bazı köylerden traktör römorklarıyla gelen halkımız! meydanın bir bölümünü doldurmaya başladı.

İşte oluyordu; Halkın isyanını, düzene karşı tavrını, ülkemizdeki devrimi Akşehir’den başlatıyorduk!

Kürsü konuşmaları, halkın içine serpiştirdiğimiz bazı arkadaşlarımızın attığı devrimci sloganlar! Tekrarını halk yapsın, sesimiz çevreyi inletsin istiyorduk… Olmadı, sessizce başlayan kalkışma bir balon gibi söndü gitti…

Biz yine de gururlu ve mutluyduk. Katılım az olsa da bir köylü hareketini başlatmıştık.

                                                                                              ***

Araya sessiz geçen uzunca bir zaman girdi. Göl suları geldiği gibi çekildi gitti.

Ama yine de bu mitingden çıkan ses Ankara’ya kadar ulaştı. İlgililer, mağdur olan bu köyleri ve çevrelerindeki bölgeyi afet alanı gibi algılayıp yurt dışına, özellikle Almanya’ya gidiş için öncelik verdiler. İlgilenen bir kısım halkımız kendilerini ve çocuklarını kurtarmış oldular.

Bizim devrim hayallerimiz, göl kurumadan suya düştü, boğulup gitti.

Şimdi Akşehir Gölü’nün adı var kendi yok! Herkes bin türlü neden arıyor. Yok küresel ısınma, yok vahşi sulama… Şimdi gerçek nedeni açıklıyorum: Bu işin suçlusu benim…

70’li yılların başı, göl sınırı Yunak Karayolu… Nasreddin Hoca Şenlikleri yaklaşıyor. Karayolları Müdürü Sami Bey, buraya bir mekan yaptırdı. Mekan dediysek öyle kapalı bir yer değil. Bir mini park.

Nasreddin Hoca gelsin, buradan gölü mayalasın, ayağı ıslanmasın, kavuğu suya düşmesin.

Bendeniz yine temsili Nasreddin Hoca’yım. Geldim, buradan elimdeki kovadan gölü mayaladım: Ne yoğurt ne başka bir şey! Göl kurudu gitti…

Kıyı kenar çizgisi çekile çekile bugünkü duruma geldi.

Bizi her zaman yalnız bırakan halkımıza, Alim ve ulemamıza duyurulur…