Şifanın, Köklü Mirası. Konya’nın kuzeybatısında yer alan, tarih boyunca da sularıyla ve toprağıyla, sessiz zarafetiyle anılmış bir yer var: Ilgın. Yaklaşık olarak 53 bin kişilik nüfusa sahip olan, köklü geçmişi ve suyla bütünleşmiş kimliğiyle Ilgın, Anadolu’nun hem en eski hem de en diri damarlarından biri olarak bilinmektedir.
Rivayete göre Ilgın ismini, “ılıca” ve “ılık su” anlamına gelen eski Türkçe köklerden almaktadır. Roma ve Bizans dönemlerinde “Tyriacum” olarak bilinen ve adlandırılan bu topraklar, Osmanlı arşivlerinde “Ilıcadan” olarak anılmış, Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinde ise “sıcak sularıyla meşhur bir belde” diye geçmiştir. Bugün bile bu tanım tam anlamıyla değişmemiştir, çünkü bana göre Ilgın hâlâ, suyun içinden doğan bir şehir.
Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad döneminde Ilgın kaplıcaları yeniden düzenlenmiş, düzenlendikten sonra ise bölgeye sağlık ve huzur getiren bu suların etrafında yeni yaşam alanı doğmuştur. 1267 yılında dönemin önemli devlet adamlarından Sahip Ata Fahreddin Ali’nin yaptırdığı çifte hamam, han ve zaviye ile birlikte Ilgın, yalnızca şifa durağı olmaktan çıkıp, ticaretin, inancın ve sosyal yaşamın kesiştiği bir merkez hâline gelmiştir. O günden bu yana Ilgın, hem bedene hem ruha şifa veren suları ve tarih kokan taşlarıyla anılmaya devam eder.

Lala Mustafa Paşa Külliyesi'nde Taşın Sükûneti
Şehrin merkezinde yer alan, Osmanlı'nın ihtişamını kulaklara fısıldayan bir yapı göze çarpar: Lala Mustafa Paşa Külliyesi. Cami, medrese, hamam ve kervansarayıyla bir bütün... Kubbeleriyle göğe uzanan bu yapıya adım attığınızda, taşların arasından süzülen sessizliği duymak isteyeceksiniz. Avluda dolaşırken, her kemerin, her taşın size anlatmak istediği bir hikaye olduğunu hissedeceksiniz.
Ilgın Kaplıcaları'nda Buharın Yükselişi
Ilgın Kaplıcaları, Yüzyıllardır buharı tüten dertlerimizi suya karıştırıp huzura dönüştüren bir mucize. Roma'dan Selçuklu'ya kadar, bugüne uzanan bu şifalı kaynaklar yalnızca bedeninize değil ruhunuza da iyi gelecek. Kendinizi sıcak suyun kollarına bırakın. Gelin ve burada buharın arasında şifa bulun.
Ilgın Çavuşçu Gölü
Sonra, rotanızı doğaya çevirin. Ilgın Gölü kıyısında kuş seslerine karşı yürüyün. Daha da yukarıya, Çiğil Yaylası'na çıktığınızda ise doğanın size sunduğu o eşsiz ilahiye kulak verin. Gezin ve her adımda yeni bir sakinlik keşfedin.
Ilgın'ın Lezzetleri
Ilgın’ın sofrası, samimiyetin ta kendisidir. Taş fırından çıkan etli ekmeğin lezzeti, yoğurt çorbasının serinliği ile buluşur. Kaplıca keyfinden sonra sıcacık bir tandır ekmeği ise bambaşka bir tat bırakır damakta. Ve elbette, yöreye özgü pestil ve kurutulmuş meyveler... Bu toprağın güneşini ve emeğini her bir lokmada hissedin.
Son Söz: Bir Ilgın Hâtırası
Ilgın, size suyun şifasını, taşın sabrını ve doğanın dinginliğini sunar. Kaplıca da buhar yükselirken, gölün suları durularken sizleri, külliyenin avlusunda bir an durup düşüneceksiniz: "Asıl şifa, bu sakinlikte saklı."
Öyleyse sizler de gelin, bu şehrin kapısını aralayın. Görün, tarihin ve doğanın nasıl iç içe geçtiğine kendi gözlerinizle bakın. Gezin, sokaklarında, kaplıcalarında, yaylalarında kaybolun.
Belki de aradığınız o iç huzur Ilgın'ın şifalı sularında ve sıcak insanlarında sizi bekliyordur.


