Enteresan günlerden geçiyoruz.

Son aylarda ayyuka çıkan Cemaat–AKP çekişmesi, İdris Bal’dan sonra Hakan Şükür’ün de istifası ile yeni bir boyut kazandı derken, son iki günde olanlar kılıcın kından çıktığını gözler önüne serdi.

Ve artık yeterli kan dökülmedikçe tekrardan girmez o kılıç o kına.

Peki, nasıl yaklaşmalı, ne sonuç çıkarmalı?

Durumu Kemalistler, Cemaat ve AKP açısından irdelemek ve cepheye göre siper almakta fayda var.

Öncelikle Kemalistler bilmeli ki,

Bu kavga bizim kavgamız değil.

Bu kavga kötülerin kavgası.

Bu kavga “dâhili” ile “harici”nin kavgası.

Ve bir gerçek bir kez daha ortaya çıktı.

“İdeolojiler çakışmaz, menfaatler çakışır”

Son 11 yılda en çok bedel ödeyen kesim olarak, şüphesiz hepimizde “yaşattıklarını yaşayan insanlar sergisi” yoğun istek görmekte.

Yılların “bitse de gitsek” duygusunun yerini “bitmese de izlesek” almış vaziyette.

Bu da doğal. Ama sakın ola buradan kahraman ve haklı yaratmaya kalkmayalım.

Ve suratımızdaki tepkinin de “Ağlanacak hale gülmek” barındırdığını bilelim.

Japonya’da “harakiri”, Almanya’da “istifa” fakat Türkiye’de “bunlar iftira” çizgisine tekabül eden olaylardan sonra onurlu davranış beklemek saflıktan da öte olur.

Aynı şekilde cemaatten “merhamet” bekleyenlere tek soru:

Fatih Hilmioğlu şu an nerede?

Ve ne durumda?

Ve hangi raporlara rağmen?

Ve neden?

Açık bir “Süpürülmeme kavgası” olan gelişmeler esnasında bir devleti pasta olarak görüp bunun paylaşım kavgasına giren hiç kimsenin “bizden” olmaması kimin ayıbı?

Bu iki kötünün kavgasında taraf olmak isteyecek kişilere de Mustafa Kemal’in bir sözünü hatırlatmakta fayda var:

“Ehven-i şer şerlerin en kötüsüdür" (Ehven-i şer: İki kötünün iyisi)

***

Şimdi esas sorular cemaat ve AKP kanadına.

Öncelikle Cemaat…

Hakan Şükür’ün istifası sonrası yaptığı açıklamada neler demişti:

“Dershaneler konusunun samimi insanların taleplerine kulak verilerek olumlu bir noktaya geleceği ümidini bugüne kadar besledim. Bunu beklerken dershanelerin benim de bulunduğum bir ortamda KCK yapılanmasına benzetilmesi ve özür dilenmek bir yana bu açıklamalara Sayın Başbakan ve parti yönetimi tarafından bir tepki verilmemesi vicdanımı derinden yaralamıştır. Bu tartışmanın daha sonra başka alanlara çekilmesi de hiç hoş olmamıştır.”

“Dershaneleri kapatılan, mensupları devlet dairelerinden tasfiye edilen, parti yöneticilerimiz tarafından ahlaksızlık olarak nitelenen fişlemelere ve baskılara maruz kalanlar bu milletin evlatlarıdır. Buna rağmen bu insanların sanki karanlık işler içinde olduklarını ima eden yayınlar, bu yönde atılan iftiralar, ithamlar maalesef bir aymazlık örneği olarak tarihe geçecektir. Hele yeni yeni tedavüle sokulmaya çalışılan 'örgüt' kelimesinin bu gönüllüler hareketi için kullanılmaya çalışılması amacın sadece dershaneleri kapatmak olmadığı düşüncesini de akıllara getirmektedir.”

İnsan sormadan edemiyor:

Yıllardır mağduruz ayağına herkesi fişleyen kimdi?

Muhalif olan ne kadar insan varsa içeri atan kimdi?

KCK yapılanmasına eş tutulmasından rahatsız oluyorsun da, o yapılanmanın -sözde- legal ve illegal yapılanmasını muhatap kabul eden, her defasında onore eden, her isteğine kafa sallayanlar kimlerdi?

Güneydoğu’dan vazgeçen, “Türk kanı fetişizmi” olanları piste davet edenler –lütfen söyler misiniz- kimlerdi?

Cebren ve hile ile aziz vatanın tüm kaleleri zapt edilip, tersanelerine girilirken sesiniz çıkmadı da, dershaneler mevzu bahis olunca mı canınız yandı?

300 metrekare kazanç yuvalarını 780 bin metrekare vatan toprağından önemli görenlerden mi öğreneceğiz doğruyu, yanlışı, etiği, ahlakı?

Yoksa her şeye susup da Dershaneler konu olduğunda yiğit kesilmenizin sebebi tamamen “duygusal” mı?

Gelelim diğer düşman cephesine.

"Bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim duymadım. Hırsızlık babadan evlada geçer, evlattan babaya değil. Dolayısıyla yönetimlerde hırsızlık yukarıdaki üst yöneticilerden alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır." diyen zihniyetin çocuklarının evinden parayı geçtim, para sayma makinesi bile çıkıyor.

Üç gün daha operasyon devam etse ülkenin cari açığını kapatacak miktarda para etrafa saçılırken birileri “masumiyet karinesi”, “sahte belge”,

“İspatlanmış hiçbir şey yokken peşinen suçlu saymak muhalefete yakışmaz. “,

Hukukun evrensel prensiplerinden birisi soruşturmanın gizliliğini ihlaldir. Gizliliği ihlal etmek suçtur”,

“Bazılarının bu kadar alçalabileceğini, bu kadar belden aşağı, insanların kişilik haklarına saygısızlık yapacağını gerçekten düşünmemiştik. Saflığımıza verin.”,

 “Devletin içinde yuvalanmış bir illegal örgüt varsa bunları ortaya çıkarmak boynumuzun borcudur.”

Pardon?

Ergenekon ve Balyoz tertibinde kaçma şüphesi olmayan kişileri sabahın köründe evlerinden alanlar kimdi?

Ülkelerini temsilen yurtdışında bulunan ve kendi isteğiyle gelen askerleri “terörist” olarak damgalayan kimdi?

Gizliliğinden dem vurduğunuz ama size “dokunmayan” belgeler gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanırken, en başınızdaki kendisini “savcı” olarak atayıp fermanlar yazarken, evlere konulan suç aletleri “kendi eliyle konulmuş gibi” hemen bulunurken saflığınızdan eser yoktu sanki?

Devletin içinde yuvalanarak “yöneten” pozisyona gelen kimler peki?

Sayın Bülent Arınç, Ergenekon’u tamamen yakalayıp, cezalandırıp zindanlara attınız. O zaman bu operasyonları yapanlar kim?

Ve bir soru daha sayın Arınç, amacım sizi duygulandırmak, göz yaşlarınıza engel olamayacağınız bir duruma zemin hazırlamak değil ama sormazsam kafamdaki soru işareti beynimi kemirir:

Ergenekon’da bağırsaklarını temizleyen Türkiye, şimdi neresini temizlemeye başladı ve temizlemek istiyor?

Ha bu arada bir meslek grubunun da yanıtlaması gereken soru duruyor önümüzde:

Gezi’de Başbakan tarafından “Destan yazdı” olarak onore edilen polis;

gördüğünüz muamelenin farkındasınız değil mi?

***

Biz emperyalizmin her türlüsüne karşıyız. Kimden ve ne şekilde geldiğinin önemi yok.

Bizim için isyan çıkaran da, Stocholm Sendromu’na yakalanıp katiline sevgi gösterisinde bulunan da, ülkesinde seçilmenin yolunu Amerika’dan icazet almakta arayan da, bu zihniyetlere -dolaylı ya da dolaysız- stepnelik yapan da aynı değer de.

Sizler birbirinizi yiyin, bizler bu yangında su verecek itfaiyenin hortumunu sevelim.

Kusura bakmayın biraz “kinci” yaklaştım. Bunu da dünyada uğruna en çok kan dökülmüş toprakları içselleştirmeme verin.

Düşüncelerimiz sabit olmasa da bazı değerlerimiz sabit. Ve ne kadar çekerseniz çekin,köşelerden genişleme yapmaz.

Ve sizlerin kavgasından daha çok önemsediğimiz şeyler var.

Mesela helikopter kazalarının ardarda gelmesi tesadüf müdür?

Ve Diyarbakır’da belediye binasına “Amed” yazabilenler, bu rahatlıklarının böyle süreceğini mi sanıyorlar?

"Askeri harekât, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar." demişti Mustafa Kemal, her “seçilen”in bu cümleyi bu dönem daha fazla irdelemesinde fayda var.

Çünkü milletin, “uyuyor” sandığınız halkın sabrının da bir sınırı var.

 

mso-ansi-language:EN-US;