Yüz yıllardır İslam ile bağını koparmayan ve onu hayatına rehber edinen milletimiz, ramazan ayının manevi atmosferini nefislerinde, ailelerinde ve toplumda yaşamış ve yaşatmaya çalışmıştır. Özellikle bu ayda sevinçler, ümitler, üzüntüler birlikte paylaşılmış, sofralar ve gönüller ise muhtaçlara açılmıştır.

Milletimiz, içinde bulunduğumuz Temmuz sıcağının şiddeti ve günlerin uzun olması ortamında, bu inanç ve geleneğini sürdürerek büyük çoğunlukla orucunu tutuyor olması, onun dinine ve inancına bağlılığının açık göstergesidir. Bunun yanı sıra, her Ramazan ayı geldiğinde, onun kutsiyetine inanarak iftarlar ikramlar yapılır, kılınan teravih namazları, yapılan hatimler, mukabelelerle bu aydan haz alınmaya çalışılır. Televizyonlar bile başka bir havaya bürünür, yazarların kalemlerinden güzel kelimeler dökülür. Tüm bu yapılanlara iyi niyetle bakıldığında, millet olarak istisnalar dışında kutsal değerler etrafında bir birleşmenin hala var olduğunun bir göstergesidir.

Tüm bu gerçekler ortada iken, bazı duyarsız vatandaşlarımız cadde, çarşı, pazar, çay bahçeleri ve sokağa taşan lokantalarda açıkça yiyip içtikleri, bu hareketleriyle oruçlu olan kardeşlerine nezaketsiz davrandıkları görülmektedir. Aynı vatan, aynı şehir ve aynı mahallede yaşayan, oruç tutan ve tutmayan kardeşlerin, birbirlerinin inanç ve ibadetlerine saygı duyması her şeyden önce bir insanlık görevidir. Nitekim “insani değerleri benimseyenler, başkalarına karşı saygılı olur” sözü işte böyle günler için geçerlidir.

Bunu söylerken, kişinin oruç tutmada sağlık sorunları olabilir, başka bir dine mensup olanlar olabilir, hatta inançsız da olabilir. Sağlık sorunu olan, tutamadığı oruçlarını kefaretini vererek tutmuş gibi sevabını aldığını herkes bilir. Burada söz konusu olan, oruç tutmayanların tutanlar karşısında açıkça yiyip içmelerinin yanlışlığı ve saygıda kusur etmeleridir. Yukarıda işaret edilen mazeretlerin hiç biri yoksa bir Müslüman evladının açıktan oruçlunun karşısında, yiyip içmesi hiç hoş olmayan bir hareket olduğu gibi son derece de saygısızlıktır.

Oruç tutmayan kişi, istediği gibi sokak ortasında çayını içer, kahvesini yudumlar, buz gibi suyunu içer, dilediğini yapar, bu bir inanç hürriyeti deyip geçemeyiz. İnanç hürriyeti, inananı ve inanmayanı da bağladığından, bu hürriyet, başkasının inancını alaya alma ve ona saygısızlığa da izin vermez.

Eskiden Ramazan aylarında gündüzleri açık olan bazı lokantalar, kahvehaneler ve çay ocaklarının hiç olmazsa pencere camları gazete vb. tür şeylerle perdelenir; dışarıdaki içeridekini, içerideki dışarıdakini görmez; ne yiyip ne içtiğini bilmezdi. Bu yapılan perdeleme, oruç tutanlara karşı bir saygının ifadesiydi. Son birkaç yıldır bunun bile kaldırılmış olması oruçluya karşı en azından bir nezaketsizliktir. Son zamanların tabiriyle etik olmayan bir davranıştır.

Demokrasi, insan hakları, hoşgörü vb kelimeler ve kavramlar güzel şeyler, güzel hasletler. Ama oruçlunun karşısında pervasızca yiyip içmenin bu kavramlarla hiç mi hiç alakası yoktur, olamaz. Batılı bazı devletler, ülkemize bu ayda turist olarak gelen vatandaşlarına, Müslümanların inançlarına saygılı olun uyarısı yaparken, biz insanımıza, kendi dininin emirlerini yerine getirenlere saygıyı duyulması gerektiğini bile öğretememişiz.

            İster meşru mazeretleri nedeniyle tutmasın, ister keyfi olarak tutmasın, oruç tutmayanlara şu mübarek ayda biraz “edeb ya hu” diyorum.