İkinci torunum Ece, İzmir'de nişanlandı.

Birinci torunum İrem, daha önceleri Ankara'da evlenmiş ve çocuğuna; "KİRAZ adını; bana ve kimseye danışmadan çoktan vermişti.

Kirazı meyve sanıp, yemeye kalkışırlar mı?" diye korktuğumu söylesem, elbette inanmayacaksınız.

İzmir'deki son nişanda, yüzük takma görevi bana verildi. Bu fırsattan yararlanarak "torunlarımın ve başkalarının çocuklarına; meyve isimleri koymamaları konusunda" sıkı tembihlerde ve uyarılarda bulundum. Özellikle benim ismimi seçmelerini tavsiye ettim tüm davetlilere!

Ecenin kardeşi Berk ve diğer kızımın oğlu Anıl, nişandan epeyce önce; konuşma işinin bana bırakılacağını haber verip; "Dede güldürülü konuş!"  diyerek ricada bulunmuşlardı. O işe biraz ağırlık verince; tören güldürü programına dönüştü adeta!

"Bu konuşmamı, Bodrum'da hastalandığı için, İzmir'deki törene gelemeyen eşime ithaf ediyorum!" dediğimde ise; o çok büyük salonda ekseriyet olan bayanlardan; dakikalarca alkış aldım.

Altı torunum var. Erkek torunlarım, evlenme işinde gevşek mi davranıyorlar yoksa! İki kız torunum evlendi; dört erkek torunumun hiç biri; öyle bir amaç taşıdıklarını belli bile etmediler.

İki büyük kızımın ilk çocukları da kız olmuştu. Sonra da birer oğulları oldu.

Elektronik mühendisi oğlumla, kanser profesörü olan en küçük kızımın ise; yalnızca birer erkek çocukları var. Biri liseye, öteki üniversiteye bu yıl başlayacaklar. İnşa Allah devamları gelir.

Nişan töreninde-çalgı- eğlence- ziyafet vesaire her şey mükemmeldi.

Fakat olayı bir başka yönden ele alırsak; alınacak çok dersler var:

*Nişanlanan gençlerin her ikisi de yazılım mühendisi olmuşlar kendi ülkemizde tatmin edici bir iş bulamayıp; hiç yaz mevsimi olmayan bir kuzey ülkesinde o şansı yakalamışlar. O ülkenin sanayisinin, yüksek teknoloji ürünü kaliteli ihracat malları üretebilmesi için; üstün eğitim düzeyleri ve eğitimleriyle yazılım programları yaratıyor ve o ülke sanayisini güçlendirmiş oluyorlar.

*Niçin bizim ülkemizde, kendi insanlarımızın hepsine çalışma ve üretme olanağı verebilecek yönde politikalar yürütülmüyor?

*İnsanlarımızın hepsine iş ve istihdam sağlayamadığımız için; onları ekmek parası uğruna yaban ellerine göndermek zorunda kalmak acı bir sonuç! değil mi?

Gene de, böyle mühendisleri yetiştiren ODTÜ ve BİLKENT üniversitelerimizin başarılarıyla övünebiliriz. Yeri gelmişken dostum büyük insan Prof. İhsan Doğramacı'yı rahmetle anıyorum.Bu gençleri yetiştirmek kadar; yurdumuzda iş olanakları sağlayarak ülkemizi kalkındırmak; önemli bir kalkınma hamlesinin başlangıcı olabilir. O üniversiteler; sanayide hamleler yapacak yerli şirketleşmelere de; öncülük etmeliler! ODTÜ ve BİLKENT el-ele verseler; büyük şirketler oluşturabilirler.