Saatlerce oturmuş onu düşünüyorum. Bir anda tarçını farkettim. Sıcaktan bunalmış, dilini dışarıya sarkıtarak, sık sık soluyarak benim kendime gelmemi bekliyor.
Okumak için aldığım kitabın bir satırını bile okumadan kapattım. Tarçının tasmasını takıp yürüyüşe çıktık. Hayta, beklediği an geldiği için kuyruğunu sallaya sallaya kendince teşekkür ediyor. Tanıdık bir kaç yüzle selamlaşıp göl kenarına doğru yürümeye devam ettim.
Küçük bir kasaba burası, herkes bir birini tanıyor. İki kaplumbağam ve köpeğim tarçınla birlikte üç yıldır burada yaşıyorum. Şehrin gürültüsünden yada kalabalığından kaçmak için değil, nefes alabilmek için. İnzivaya çekilmek için erken bir yaş benimkisi. Ama hayat yaşa bakmadan rolleri kesiyor işte.
Bu kasabanın sakinleri genelde orta yaş ve yaşlı sınıfından. Gençler iş imkanı olmadığı için yada okumak için hep büyük şehirlere dağılmış. Küçük bir yer olduğu için pek olay olmaz buralarda. Ama bölge halkının kadınları (ileri gelenleri ) tarafından uyarılıyorum.
"Kızım tek başına ne yapıyorsun burada? Ailen yok mu? Başına bir iş gelir kız başına."
"Gelen gelsin. Allahtan değil mi herşey ?" deyip geçiştiriyorum.
Onlar da beni böyle kabul etti aslında. Yalnız, suskun, tek başına ve yaralı...
Evet bir yaram var. Önüm, arkam, sağım, solum alev almış, yanıyorum. Ama onlar nasıl yandığımı bilmiyor. Kendilerince hikâyeler uyduruyorlar.
"Çocuğunu ve kocasını trafik kazasında kaybetmiş."
"Yok, kız öldürmüşler."
"Yok, anam siz yanlış biliyorsunuz. Ailesi gözlerinin önünde yanarak ölmüş. Allah sabır versin kardeş, zor valla."
"Tabi tabi, çok zor."
Aslında asıl işleri çiftçilik ama Onlar daha çok dedikoduya vakit ayırıyorlar. Kasaba küçük olmasına küçük. Meydanda dört adet kahve var ve hepsi de dolu olur. Erkekler oralarda otururlar, kadınlardan çok dedikodu yaparlar.
"Kimin kızı kiminle kaçmış, nerede yakalanmış, kim işi gücü batırmış, hangi sanatçı kocasından boşanmış, yanlız yaşayan şu kız meğer uyurgezermiş falan filan..."
Bir uyurgezerliğim eksikti.
İşte böyle, sensiz üç yıl boş geçti. Kalan yıllara Allah kerim.
Öyle bir boş vermişlik çöktü ki üzerime, varlığını özledim.
Bana verdiğin bu acıyla yaşamayı öğretmeden, nereye gittin ki sen?
Gözlerimi kapatıp müziğe bıraktım kendimi. Gözlerimin önünde dans edişi ve gülümseyişi, nazlı nazlı salınırken kendinden geçmiş sanki bu dünyaya ait değilmiş gibiydi. Her haraketlinde aheng, denge ve duygu yüklü. O hareket ettikçe elbisesi uçuyor ,sanki vücudunun bir parçasıymışçasına ona eşlik ediyor , bedenini sarıp sarmalıyor.Müzik bitince ,O ve elbisesi gülümseyerek uçup gidiyor.
Yorumlar