Türkiye günlerdir Gezi Parkı bahanesiyle ülke genelinde yapılan eylemlerle yatıp kalkıyor! Eylemin ilk günlerinde çevrecilerin bazı istekleri zamanla provokasyon ve tahrike dönüştü. Ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışan iç ve dış mihraklar bunu fırsat bilip özellikle dış basına dünyanın tek sorunu buymuş gibi aksettirmeye çalıştılar.

Şiddet dolu ve amacından saptırılan bu eylemlerde ölümler olmadı; ancak ölümlerin yaşanması için ellerini ovuşturan nice densizler de çıkmadı değil.

Bir haber kanalı diğer bir kanal için şu iddiada bulunuyor: Taksim Gezi Parkı'ndaki eylemlerle ilgili olarak ekranda bilgi veren bir kanalın spikeri, mikrofonun açık olduğunu unuttu ve şu cümleyi kullandı: "Keşke birkaç ölüm olsa güzel olurdu."

Yine İzmir’de sabah namazına camiye giden insanlara “Tayyibin köpekleri”  diye nara atanlar acaba cemaatin hangi düşüncede olduğunu ya da kime oy verdiklerini biliyorlar mıydı ki o masum insanlara saldırdılar? Bir insanı sevmeyebilirsin, sevmek zorunda da değilsin. Ama ibadet için camiye giden insanlara köpek yakıştırması yapmak, özgür ve demokratik bir düşünce tarzının acaba hangi kefesine sığdırılabilir ki?

Bira şişeleriyle TC yazıp cumhuriyetin bekçileriyiz(!) diye Taksim’de poz verenler, bir savaş anında acaba hangi delikte olacaklardır, şaşarım. Ağaçları mana edip bu milletin diniyle diyanetiyle kutsallarıyla alay etmek, hatta onlara hakaret etmek hangi özgür düşünceyle(!) savunulabilir ki?

Küfürleri ve hakaretleri çevre ve ağaç yapraklarına sarıp dine, onur ve haysiyete fırlatanlar, acaba polisin gazı kadar can yakmadı mı?

Taksim’de ve diğer kentlerde çıkan olayların kabahatlisini ya da masumiyetini sorgulamak niyetinde değilim. Kim suçlu, kim suçsuz o da beni pek alakadar etmiyor. Ama o meydanlarda dinime, diyanetime, düşünceme ve inancıma hakaret ediliyor, küfrediliyorsa bunun elbette bir yaptırımı olmalıdır diyorum. Zira hukuk devletinin gereği bu.

Polisin orantılı ya da orantısız güç kullanması devletin işi. Onları ödüllendirmek ya da cezalandırmak hukukun işi. Ama bir milletvekilinin kalkıp bir polisin anasına sövmesi hiçbir şeyle bağdaşmaz. O polis ki ancak aldığı emirleri yerine getiren bir memurdur. Ama milleti temsil eden biri, millet adına ona hakaret edemez, küfredemez, hele anacağızına asla dil uzatamaz. Zira bu millet ona o yetkiyi asla vermemiştir, vermez.

Atılan Twitetler, paylaşılan facebooklarda yapılan hakaret ve küfürleri yazmak bile yüz kızartıyor. Çevreyi kendisine dert edinip çevresindeki kalpleri, kalplerdeki inanç ve düşünceyi kırmak, insanlıktan nasibini almayanların işi olsa gerek.

Demokratik bir toplumda elbette tepkiler olmalı, elbette düşünceler özgürce söylenmeli… Ama bu tepkiler istismara mahal vermeyecek şekilde, kurallara uyarak, sağduyu ve sükûnet ile verilebilmeli; buna mukabil, inanan insanlara, inanç değerlerine hakaret edilmemeli, insan onur ve şerefi daima ön planda tutulmalıdır.