Her milletin tarihinde, sessiz kahramanlar vardır. Yangının, selin, depremin, trafik kazasının tam ortasında, hayatları pahasına mücadele eden; kimi zaman dumandan göz gözü görmezken, kimi zaman yanan bir binanın merdivenlerinde can kurtaran… İşte o kahramanların adı itfaiyecidir.
Türkiye’de itfaiyeciliğin kökleri 1720 yılına, Dergâh-ı Âli Tulumbacı Ocağı’nın kuruluşuna dayanır. Aradan geçen 305 yılda teşkilatın araçları, kıyafetleri, teknolojisi değişti ama bir şey hiç değişmedi: İtfaiyecilerin cesareti ve fedakârlığı.
Burada bir noktayı da açıklığa kavuşturmak gerekir. Çeşitli kaynaklarda kuruluş yılı olarak 1714 tarihi zikredildiğinden, bu yıl “311. kuruluş yılı” söylemleriyle karşılaşılmaktadır. Oysa tarihçiler ve yangın tarihi üzerine yapılan araştırmalar, fiilî teşkilatlanmanın 1720 yılında başladığını ortaya koymaktadır. 1714 yılı, padişah emriyle ilk hazırlıkların yapıldığı, yangın tulumbalarının gündeme geldiği dönemdir. Ancak gerçek anlamda teşkilatlanma, yani ocağın kurulup sistemli olarak görev yapmaya başlaması 1720 yılına denk düşmektedir. Bu sebeple doğru olan, İtfaiye Teşkilatımızın bu yıl 305. kuruluş yılını kutluyor olduğumuzdur.
Bugün artık modern araçlarla donatılmış, eğitimli personeliyle her an göreve hazır bir itfaiye teşkilatımız var. Yangınların yanı sıra selde, depremde, trafik kazasında, kısacası hayatın en zor anlarında yanımızda olan bu kahramanlar, 7 gün 24 saat görev başında. Bir telefonla harekete geçiyor, bir dakika bile düşünmeden kendi hayatlarını riske atıyorlar.
Bu vesileyle, İtfaiyecilik Haftası’nı kutlarken; hayatını kaybeden kahramanlarımızı rahmetle anıyor, halen görev başında olan bütün itfaiyecilerimize kolaylıklar diliyorum. Unutmayalım, onlar sadece yangın söndürmüyor; umutlarımızı, hayatlarımızı, geleceğimizi de kurtarıyorlar.