idari ve adli yargı sisteminin aynı mahkemelerde birleştirilmesinin, daha çabuk ve adil yargılama sonucunu getirmesi beklenemez. Adam öldüreni yargılamakla; bir memurun haksız yere işten çıkarılmasını veya terfisinin engellenmesini yargılamak arasında; sonsuz fark vardır. Bunları tek bir Kadı efendinin karara bağlaması; adil sonuçlar çıkarmaz. Kaymakamlıktan istifa ettikten sonra 35 yıl avukatlık yaptım. Tüm dallardaki davalara ait mahkeme kararlarının aynı üst mahkemede incelenme fikri; bana çok yanlış görünüyor.

Yalnızca adli yargı ile, idari yargı birbirinden farklı değil... Hukuk davaları ile caza davaları da; delillerin cinsi ve bunların toplanması bakımından farklılık gösterir. Bu farklılık yalnız yargı makamlarında değil; tarafları savunan avukatlar arasında da, işbölümü getirmiştir. Avukatlar genellikle ceza davalarında uzmanlaşanlarla; hukuk davalarında uzmanlaşanlar gibi, zorunlu olmayan bir işbölümü içindedirler. Hukuk davalarında ise, taşınmaz ihtilafları ile; ticaret konuları ve  boşanma davalarında uzmanlaşma ortaya çıktı. İdari ve adli davaların temyizi halinde, aynı  üst mahkemede kontrol ettirip incelettirme fikri tümden yanlıştır.

Çıkan haberlerde kafa karıştıran başka noktalar da var. Resmi dilimiz ve kullandığımız lisan Türkçedir. Niçin yargı organların adları Arapça kökenli olsun?! Yargıtay ve Danıştay sözcükleri hem çok yakışıyor ve söylenip yazılması kolay; hem de konuşma dilimize uygun. Mahkeme-i Temyiz veya Temyiz Mahkemesi sözüne geri dönmek; dilimize ihanet olur.

Demokratik ülkelerde yönetenlerin yargıya yön vermesi düşünülemez. *Amerika'da 103 yaşındaki bir yargıç, görevine devam etmek istedi ve etti. Kimse onu zorla veya yaş haddinden emekli etmedi. *İngiltere'de birinci sınıfa ulaşan yargıçlara, aylık yerine açık çek veriliyordu. O yargıç ne kadar aylığı hak ettiğine kendisi karar veriyordu. Yargıçlar bu kadar güvenilir, tarafsız ve dürüst olmalı. Yargıçları etkilemeye ve yerinden etmeye de, kimse kalkışamamalı. Adalet duygusunu her şeyin üstünde tutan bir yargıç; dokunulmazlığı hak eder. Politikanın ve yönetimde olanların, adaletin işleyişine müdahaleleri hiçbir demokratik ülkede görülmez. Çok eskilerden nakledilen ve rahmetli babamın anlattığı bir darbımesel vardı: "Müslüman ülkelerden birinin sultanı, merkezden uzak olan büyük şehre; debdebeli maiyetiyle birlikte teftiş seyahatine çıkmış. Vali ve kentin kumandanı, sultanı kalabalık maiyetleri ve halk kitleleriyle birlikte beş menzil uzaklara kadar karşılamaya gitmişler.Kadı efendiyi de kendileriyle birlikte gelmesi için uyarmışlar. Buna rağmen Kadı,  karşılamaya gitmemiş. Oturduğu minderden bile kalkmamış. Sultan o büyük vilayete gelince; bütün heyeti ve karşılayıcılarıyla birlikte, ilkten kadılık binasına gitmiş. Kadıya keskin kılıcını gösterip sallayarak;  "Eğer adalet işlerini bırakıp da beni karşılamaya gelseydin; kelleni şu kılıcımla kesecektim!" demiş.

Kadı efendi de, oturduğu minderin arkasındaki perdeyi açarak; "Eğer beni, karşılamaya gelmediğim için azarlasaydın; seni şu aslana parçalatacaktım!" yanıtını vermiş... Açtığı perdenin arkasından korkutucu bir aslan çıkmış ve pençeleriyle dişlerini gösterip yeri göğü titreterek kükremiş.

 Eskilerden kalan mübalağalı bir darbımesel! Fakat yüce dinimizde ve geleneklerimizde adaletin, baskı ve müdahalelerden bağımsızlığının ne kadar önemli olduğunu gösterir.

iMTİHANLA YENİDEN YARGIÇ ALIP ATAMAK VE ÜST MAHKEMELERE YÜKSELTMEK; YERLERİNİ DEĞİŞTİRMEK; YARGIÇLARIN KENDİ ARALARINDAN SEÇEREK BELLİ EDİLECEK KURULLARCA YAPILMALI.

Herkes, "Yargının adaletli ve düzgün çalıştığına... Yönetimin gücünü kullanarak davaları etkilemediğine" inanıp güvenebilmeli! Ülkede barış ve kardeşlik böylece kurulur. Arkasından da kalkınma ve refah gelir.

}