Sözler de mahcup olur bazen. Kelimeler ezilir büzülür, heceler yan yana gelmekten, ele ele tutuşmaktan utanır. İnsanlar göz göze gelmekten imtina eder böyle zamanlarda. Ne desek eksik ne söylesek yetersiz ve biraz da anlamsız. Ülkemin sıradan bir gecesinde, sıradan dertlerimizi geride bırakan bir sabaha uyandık.

Sosyal medyadan üstümüze üstümüze acılar yürüyor. Televizyonlardan, acının ete kemiğe bürünmüş hali gelip kalbimizin üstüne oturuyor. Çarşı pazarda bir sessizlik. Üstümüzde bir kara bulut var gibi. İnsanların çaresizliğine duyduğumuz saygıdan olmalı. İnsan olmanın yükü olmalı.

Son bir haftada, acının kıvrım kıvrım yollardan geçerek herkeste farklı bir şeye dönüştüğünü gördük. Kimisi isyan dolu acı çeker, kimisi sessizce, kimisi acı yokmuş gibi davranır, çekilir köşesine. Aklımızdaki anlamlar değişti bir gecede. Uzun süre, bir bisküvi paketini gördükçe, onu çocukları için saklayan adamı düşüneceğiz. Çocuk sesleri, ağlama sesleri, beynimizde gezinmeye devam edecek. Ve evlerimizin duvarları bir süre daha bize düşman gibi bakacak. Her yeni inşaat bizde biraz da endişe yaratacak.

Ateş düştüğü yeri de düşmediği yeri de yakar bazen ama gerçek şu ki; düştüğü yerde ömür boyu yanmaya devam eder. Normalleşmek nedir üzerine uzun uzun düşünmek gerek. Her şey eski haline döndüğünde, televizyonlar günlük akışına başladığında, sokaklarda sabahları işe, okula yetişme telaşına tekrar kapıldığımızda normalleşeceğiz. Çok zor, çok eksik, çok kırık dökük olacak elbette.

Herkes başka başka dersler çıkardı kendine. Tıpkı acı gibi, alınan dersler de çeşitlere bölündü. Hayatın ve maddenin geçiciliği, belki sadece zamanın içinden geçip giden yolcular olduğumuz, binaların gösterişlisinin değil de sağlamın daha güzel olduğu (tıpkı insanlar gibi), dik durmanın en zor olduğu zamanlarda bile toplumun nasıl bir araya geldiği…

Biz gidemedik ama gidenler var. Biz bilmiyoruz belki taş yığınlarından insan çıkarmayı ama bilenler var. Yüklenip bütün yardımları, o yola çıkanlar var. Aşçısından sağlıkçısına kadar, öğretmeninden sanatçısına kadar, şoföründen madencisine kadar her ilden her meslekten her yaştan insanlar var. İyi ki varlar.

Bazı İnsanlar Anka kuşu gibidir; küllerinden doğar ve bazı toplumlar da öyledir. İşte biz; coğrafyamızın bize verdiği her yangından sonra yeniden uçmayı öğrenmiş bir toplumuz. Yeniden doğacağız küllerimizden. Ama lütfen dersimizi almış olarak. Hayat kısa, üzmeye kırmaya değmeyecek kadar kısa.