Dağın eteğine bakan, şehri ikiye bölen çay kenarındaki Cumhuriyet İlkokulu zaman geçtikçe daha canlı anılarla bize döner, bizi tekrar okulun içine alırdı. Bizler bu okulun herhangi bir sınıfıydık. Zaman öyle bir hızla geldi geçti ki son sınıfında kendimizi bulduk.

Ön kapısına yola bakan yirmiye yakın merdiveninden çıkılır, bahçesine ise küçük bir kapıdan girilirdi. Okulumuzu, öğrenciliğimizi, sevgili öğretmenimiz Müzeyyen Yaman’ı bizden sonra gelen öğrencilere bıraktık. Bir daha buraya öğrenci olarak giremeyeceğimizi bile bile ardımız sıra okulumuzu ve öğretmenimizi bıraktık.

Okulu bitirdiğimize oysa ne kadar sevinmiştik. Okul bitirmek ne müthiş bir şeydi! O günkü aklımızla ne mutlu olmuş, ne çok sevinmiştik. Artık okul bitmişti. Ortaokul yılları geldi. Hayat ve tutamadığımız zaman… Sonrası lise ve üniversite derken, çoğu arkadaşımız üniversite bitirdi, iş güç sahibi oldu, evlendi… Aynı mahallenin çocuklarıydık. İlkokuldan bu yana aynı okullarda okuyan, aynı yollarda yürüyen, aynı bahçede top peşinde koşturan arkadaşlardık.

Cumhuriyet İlkokulu’nda Çayın gürül gürül akan suyunun sesi hala kulaklarımda; biraz ilerisinde Yağlı Dede Türbesi, türbenin küçük pencerelerinde yakılan mumlar, türbeye “dileklerimiz olsun” diye dualarla yapıştırılan küçük cam parçaları anılarda kalan.

Nereden aklıma geldi, neden gözlerim buğulandı. Niçin? Çocukluk günlerimin Cumhuriyet İlkokulu yerinde; ya anılarda kalan o günler, şimdiki günlerden daha mı güzeldi. Çocukluk anılarımın neresindeyim, ben kimdim, neydim?

Kış aylarında daracık sokaklarda evler soğuktan sanki birbirine daha bir yakınlaşır, birbirine yapışırdı. Toprak damlı tek katlı evlerin çatılarından kürenen karlar dar yolları iyice kapatır, evlere zor girilir, güneşin çıkmasıyla eriyen karlar Cumhuriyet İlkokulu’nun karşısındaki Bayram Sokağı’ndan  (Akşehirlilerin bildiği adı Faytoncu Sabri Sokağı) Yağlı Dede Türbesi’nden ara yoldan akarak Cumhuriyet İlkokulu’na doğru gelirdi.

Yatsı ezanı ile İmaret Camii’ne, mescide gidenlerin karlarda yürürken çıkardıkları ayak sesleri duyulur sonra da sokaklardan hiç ses duyulmazdı. Nasreddin Mahallesi’nden gecenin bir yarısı Akşehir ‘in ilk faytoncularından Faytoncu Sabri’nin fayton sesi gelirdi.

Biriktirdiğim geçmişten kalmış hatıralar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor, Akşehir’de kalan son hatıraları özlemle yazıyorum. Çocukluk anılarımın neresindeyim, ben kimdim, neydim, bilmiyorum.