Öğle öncesi saat on bire doğru şehrin ortasındaki anıt alanında iki genç yan yana oturmuş konuşuyorlardı. Anıt alanı ki dört yanı yollarla çevrili, alanın yanında bir park var. Parkın karşısında yıkılan eski belediye binası ve yine yıkılan halk kütüphanesinin içler acısı görüntüsü ile kütüphanenin oto parka dönmüş hali.
Şehrin içerisinde yıkıntılarda oluşmuş koca bir alan. Parkın tarafında bulunan anıt tarafında oturan şişmanca, kumral saçlı, beyaz tenli bir delikanlı idi. Düz ve uzun saçları vardı, gözlerinde gözlüğü. Hızlı hızlı konuşuyor ve söz sözlerken neredeyse hızlı konuşmasından ağzından bazen tükürükler saçıyordu.
Yanında arkadaşı ise zayıf, uzun boylu, gözleri anıt alanında gezen şişman arkadaşını dinleyip onu onaylayan başını evet manasında sallayan, soluk yüzlü birisine benziyordu.
İkisinin de yaşı otuza yakındı fazla göstermiyorlardı ve şişman zayıf olana göre ondan biraz kısa boylu idi.
Şişman olanı anıt alanının ortasındaki çöküntüyü göstererek;
-Şehrin ortasındaki anıt alanı çökmüş, kocaman bir çukur açılmış, dedi.
Zayıf arkadaşı;
-Alanın ortasında süs havuzu yapar, araba ile alana çıkarsan olacağı bu!
Şişman olanı, yanında bulunan arkadaşının dizine vurarak devamla;
-Biliyor musun? Dedi. Burada önce Sinema vardı, Bu sinemanın gördüğün gibi yerinde yeller esiyor, Sinemanın yerini tutacak bir bina yapıldı mı? Hayır! Sinemamız yok. Yine burada belediye binası vardı, şimdi var mı? Yok. Olanda yıkıldı, yeni belediye binası da eski bir ilkokul. Düğün salonu vardı burada o da yok.
Arkadaşı bu sözleri kaçtır arkadaşından dinlediği için ağızını açıp esneyerek, ayaklarını öne doğru uzatarak;
-Bu senin anlattıkların 1980 yıllarındaydı. O zamanlar sinemaları ile düğün salonu ve belediye binası ile bu şehir daha güzeldi.
Şişman olan;
-Bak! Dedi, bak! Bisikletli çocuk alanın ortasındaki çukura düşüyordu.
Zayıf;
-Düşmez! Dedi düşmezzz! Bak annesi yetişti.
Şişman bir müddet durarak, sonra parka gidip iki gazoz alıp geldi, sonra gözlüğünü eline alarak camlarını hohlayıp, cebinden çıkarttığı mendili ile silerek sözlerine devam etti:
-Bu şehirde eskinin ne sineması var ne eğlence alanları, hatta belediye binası bile üç ayrı yerde, üç ayrı işin olduğunu düşünürsen bir günde üç ayrı binayı dolaşacaksın, şöyle ailenle gideceğin büyük şehirlerdeki gibi bir sineması bile yok. Ayrıca yollarının da acilen düzeltilmesi gerekli.
Zayıf olanı:
-Boşverrr! Dedi. Derdin mi yok?
Şişman gözlerini bisiklete binen çocuklara, alanın güneş görmeyen yerlerine oturan birkaç yaşlıya gözeriyle izliyordu. Sonra hikâyesine devam eden bir eda ile;
-Bu şehirde hiçbir şey bana güzel görünmüyor. Geçmişin güzelliğini anlatılanlar ile duyduklarım ve yaşadıklarım ile daha güzel olduğuna inanıyorum. Günden güne bir sıkıntı kaplıyor beni. Hiçbir şeyin güzelliği eskinin güzelliğinde değil. Geçmişin olanlarını günümüzde bulamıyoruz, anlattım işte. Bir şeyler yapmalı.
Zayıf olan;
-Mesela?
Şişman gözlüklerinin eliyle düzelterek:
-Elimizden ne yapmak gelir? Güzelleştirmek ve daha yaşanılır bir şehir ve dünya. Bize ve geleceğimize güzel bir şehir ve dünya bırakmak.
Zayıf olan:
-Tiyatrolara git! Eğlencelere git! Konserlere git!
Şişman:
-İç sıkıntısı var ya seni gelir boğar. Ne tiyatro ne eğlence ne konser! Bazen hayat insana manasız gelir. Karanlık iç sıkıntısı boğar seni. Unutma ki bir hafta önce konsere gittin diyelim, bir hafta sonra sorarsan hangi sanatçının konseri idi, ne kadar ücret ödedin unutur gidersin, Yine tiyatro da öyledir, Gelip geçici. Belli bir süre ve geçen yıllar boyunca artık bunları da istemezsin. Hiçbir eğlence hiçbir konser artık seni canlandırmaz. Öyle sanırsın.
Zayıf:
-Sen yine felsefe yapmaya başladın, gül, eğlen hayatını yaşa!
Şişman gayet sakince:
-Biz dertlerimize, sıkıntılarımıza bir isim vermişiz, Dert, tasa, kaygı depresyon. Hayat böyle. Ben kültürel yönden insanların ve şehirlerin kalkınacağına, insanların çok okuyarak bir yerlere geleceğine inananlardanım, yoksa popüler kültür bana göre değil,
Zayıf kızgın;
-Popüler kültür ne?
Şişman:
-Anlatayım. Geniş kitlelerce benimsenen, tüketilen ve paylaşılan kültür, kitlelere yönelir, konser, film gibi. Örneğin bir konser verilir, televizyon dizisi gibi moda akımlar gibi…Anladın mı?
Zayıf:
-Birazcık, yani kitlelere eğlence gibi… dedi.
Şişman:
-Yani popüler kültür ile konser getirilir, kültür, bilim, sanat ikinci plana itilir.
Zayıf:
-Gözüm işte böyle dedi. Kalk kalk gidelim üstümüze güneş gelmeye başladı.
Zayıf:
-Gazoz şişesini çöp kutusuna atalım, diyerek kalktılar
Şişman:
-Yürü gidelim yürü! İstikbalimize doğru gidelim dedi.
Güneşin altında yavaş yavaş yürümeye başladılar. (2025-AKŞEHİR)