Çoğu zaman, "Nerede eski Ramazanlar..." diyerek sızlanırız. Gerçekten bizim küçüklüğümüzde oruç ayı, öyle çok önemli ve beklenen bir ay idi ki; adeta yer yerinden oynar; her şey bir başka değişirdi.

Evin büyükleri açlığın verdiği sinirliliği bastırarak; çoluk çocuğa ve herkese iyi davranırlardı.

Aklımızın erdiği 4-5 yaşlarında, biz de oruç tutmaya kalkışırdık.

Büyükler, çok küçük çocukları kandırmak için "TEKNE ORUCU" diye bir şey icat etmişlerdi.Boş hamur teknesinin altına küçük çocuğu kapatır; birkaç dakika geçmeden, "Orucu tamamladın!" diyerek tekneyi kaldırırlardı. Karanlıkta birkaç dakika kalan çocuk da; bu oyuna kanardı.

İlkokul birinci sınıfı Akşehir'de beşinci sınıfa kadar ise, Ş.Karaağaçta okudum. Beşinci sınıfta, Yalvaç Gazi Paşa ilkokuluna gittim. Okulun yanındaki caminin minaresi; beşinci sınıf penceresine çok yakındı. Aşağı Kaş mahallesinden gelen İSMAİL MENEVŞE isimli çok uzun boylu çocuk; minareye dışından tırmanıp sınıfa pencereden girebiliyordu.

Öğretmenlerin ve başmuallimin göremeyeceği zamanlarda bu marifetini tekrarlardı. Biz de yüreğimiz ağzımıza gelerek ona bakardık. Büyük ceviz ağaçlarını da kucaklayıp sanki yolda yürüyormuş gibi çıkabildiği için; herkes ceviz silkme dediğimiz cevizleri uzun sırıklarla silkeleyip hepsini yere düşürme ve toplama işini, ona yaptırırdı. Sınıfta en çalışkan sayılan onunla ikimiz idik.

Yaz tatili bitip de bizler orta okula başlayınca; babası ölmüş olan ve orta okula kaydettirecek kimsesi bulunmayan, zavallı arkadaşım; ahırda kendini asmış. Çok ağladım.

Yazın beni, babam HAFIZ MEKDABI denen Kuran kursuna yazdırdı. Annem de buna çok sevindi. Hocamız Sofular mahallesinden, Ali Osman Hoca idi. Çok dindar olan dedemle nenem de; hediye olarak bana birer mendil verdiler. Dedem köy imamıydı; her onlara gidişimde beni din bilgilerinden imtihan ederdi. Nenem bana kıyamaz, bilemediğim soruları kulağıma fısıldardı. Ali Osman Hocanın on kadar talebesinden, ilk benim omzuma mezuniyet kurdelesi takıldı. Buna güvenerek Mahallemizin mescidinde küçük minareye çıkarak ezanı okumaya ve  müezzinlik görevlerini yapmaya başladım. Orta okula başladığımda bile, unvanımı kaptırmamak için; mutlaka akşam ve yatsı namazlarında, müezzinliği yapıyordum.

Bu durum orta okul ikinci sınıfta sınav kazanarak Denizli lisesinin orta kısmına gitmeme kadar sürdü.  Ancak yaz tatillerinde Yalvaç'a gelebiliyordum. Her gelişimde dedem beni tüm din bilgilerinden, imtihan ederdi.

Ne yazık ki, yokluğumda mahallemizdeki mescidin müezzinliği, elinden gitmişti.  Buna çok acıdım. O acıyla, çarşıdaki yeni caminin uzun ve içi karanlık büyük minaresine çıkıp ikindi ezanı okudum.  Oranın imamı ve müezzini; bir daha minareye çıkamamam için tüm önlemleri aldılar.  Minare girişine kilit taktılar.

Ramazan ayının dinimizde olduğu kadar, yerleşik kültürümüzde de önemli yeri vardır. Küs olanlar barışır. Düşmanlıklar unutulup özellikle akşam ve yatsı namazlarında birlikte saf tutulur. Müslümanın, din kardeşine düşman olması da; kin tutması da, kötülük yapması da ağır günahtır. "Bu kurala uymayanların ibadetleri de, oruçları da kabul olmaz!" diye öğrenmişizdir eski hocalarımızdan. Bu  Ramazanda iç barışımız tam olamadı. İNŞAALLAH gelecek Ramazan, milletimize  ve din kardeşlerimize   hayırlı sonuçlar getirsin.