Takvimler 10 Kasım’ı gösterdiğinde bu ülkede yaşayan kadınlı-erkekli her yaştan yurttaş; Anıtkabir’de, Dolmabahçe Sarayı’nda, cadde ve meydanlarda yine seni anacak. Saatler dokuzu beş geçtiğinde ülke çapında sirenler çalacak ve Türkiye susacak.

Topraklarımızı aralarında pay eden emperyalist güçlere karşı, kısıtlı imkanlara rağmen Ulusal Kurtuluş Savaşını başlattın.  Ve kazanılan zafer sonucunda dağılmış bir halktan ulus yarattın. Aklın ve bilimin yol göstericiliğinde kullar topluluğunu yurttaşlar topluluğuna çevirdin. Kendi iradesini başkalarına teslim etmemeyi öğrettin. Ülkenin bağımsız bir yapıya kavuşması için ekonomik kalkınmayı başlattın. Kısaca ülkeyi her anlamda ayağa kaldırdın. Elbette bu ülkenin yurttaşları da sana gerçek, samimi, içten duygularıyla hiçbir zorlama olmadan koşa koşa gelecek. Tıpkı Cumhuriyetimizin 100. yılını geride bıraktığımız 29 Ekim günü Anıtkabir’e rekor sayılacak bir sayıda (1milyon 182 bin 425 kişi) akın ettiği gibi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, kendisinden sonra gelecek nesillere her konuda olduğu gibi bu konuda da önemli nasihatleri/sözleri var elbette. Bunlardan birisi olan, “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” sözlerinde olduğu gibi, onu anlayarak anma düsturuna inanıyorum. Bundan kısa bir süre önce Cumhuriyetimizin 100. yılı münasebetiyle 29 Ekim öncesi ve sonrasında bu köşeden paylaşmış olduğum her iki yazımda da yine önemli bulduğum bir sözüne atıfta bulunmuştum. Yolumuza ışık tutan bu önemli sözü, 16 Haziran 1926 İzmir suikast teşebbüsü sonrası yayımladığı bildiride geçiyor, “....Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti, güvenliğini ve mutluluğunu sağlayan ve koruyan ilkelerle uygarlık yolunda durmaksızın yürüyecektir.”

Emaneti devralan bizler; ancak çok çalışıp, üreterek kazanımlara sahip çıkabiliriz. Ancak o zaman Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyeti olan Cumhuriyeti; koruyup kollayıp, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarabiliriz.

21. yüzyılda görmekteyiz ki onun değeri, her geçen gün daha iyi anlaşılmakta; görüş ve düşünceleri haklılık kazanmaktadır. Günümüzde hemen yanı başımızda, emperyalist güçlerin olanca şiddetiyle devam ettirdikleri zalim savaşta, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Bir ulusun kurtuluşu için olmadığı sürece savaş cinayettir.” ve “Yurtta barış, dünyada barış.” sözleri bizler kadar tüm dünya uluslarına da ders niteliğindedir. Elbette 20. yüzyıldan, 21. yüzyıla ulaşan bu sözleri, ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunun da kanıtıdır.

20. yüzyıl ezilenlerin, emperyalizme karşı savaşanların tarihiydi. Mustafa Kemal Atatürk emperyalist güçlere karşı, “Geldikleri gibi giderler.” diyerek; doğru zaman, doğru

örgütlenme, doğru stratejik kararlarla, Ulusal Kurtuluş Savaşını başlattı. Ve zaferle neticelenen savaş sonunda, ülkenin küllerinden yeniden doğmasına liderlik etti.

21. yüzyıl dünyasında ise bizler/Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları; Mustafa Kemal Atatürk'ün öğretileri eşliğinde, dünyadaki eşitsizlik ve sömürüden beslenen, küresel emperyalizme karşı, birbirimizle kenetlenerek, birbirimize inanarak/güvenerek yol almalıyız.

Sonuç: Bugün ve her daim yaşayacaklarımız konusunda 100 yıl önceden bizi uyaran, ülkenin anahtarını bizlere teslim eden, büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’ün önünde saygıyla eğiliyoruz. Huzur içinde uyusun. Zira arkasında Cumhuriyet ve kazanımlarını, ilelebet payidar kılacak nesiller bıraktı.