Akşehir’de 5-10 Temmuz Nasreddin Hoca Şenlikleri’ne katılmak üzere temsili Nasreddin Hoca’nın 4 Temmuz günü Akşehir’e geleceği bildirildi. Akşehir Nasreddin Hoca Turizm Derneği’nde olsun Akşehir Belediye Başkanlığı’nda olsun bir heyecan.

“Nasreddin Hoca gelecek! Nasreddin Hoca gelecek!” Dernek Başkanı, Belediye Başkanı, başkan yardımcıları, Akşehir Halkı, meraklılar, köylü, kentli derken sabahtan belediyeden yapılan anonslar ve halk arasında “Nasreddin Hoca Akşehir’e gelecek!” haberi Akşehir ve çevre mahallelere kadar yayılmış, anonsu duyan, birbirinden haberli olan Akşehir Otogarı’na gitmişti.

Belediye Başkanı Akşehir Otogarı’nın önünde, onun yanında belediye başkan yardımcısı, Turizm Derneği Başkanı ve yardımcısı bin kişiye yakın bir kalabalık otogarın önünde temsili Nasreddin Hoca’nın gelişini bekliyordu.

Başkan yardımcısı:

-Başkanım Nasreddin Hoca nereden gelecek?

Her zaman takım elbise ve sıkan kravatı ile dolaşan, toplantılara, konferanslara katılan Başkan sıcaklığın kırk dereceleri bulduğu otogarın önünde:

-İzmir’de tiyatro turnesinden? dedi.

Başkan yardımcısı:

-Bir arasanız neredelermiş?

Belediye Başkanı:

-Biraz önce aradım, araç Kirazlıbahçe’nin oradaymış. Birazdan buraya gelir.

Belediye Başkanı otogarın önünde Nasreddin Hoca’yı bekleyen kalabalığa dönerek:

-Sevgili Akşehirliler biraz önce Nasreddin Hoca ile telefonla görüştüm. Geldiği araç Kirazlıbahçe’nin yanından şimdi geçmiş. Hocamız geldi geliyor.

Nasreddin Hoca’yı görmek için binlerce kişi otogarın önünde.

Belediye Başkanı:

-Şimdi tekrar arıyorum, diyor. Bakalım neredelermiş?

Halk hep bir ağızdan bağırıyor:

-Başkan! Başkan! En büyük başkan bizim başkan!

Belediye Başkanı:

-Sağ olun! Sağ olun! Diyor.

Temsili Nasreddin Hoca’nın telefonu çalıyor. Belediye Başkanı:

-Hocam neredesiniz?

Nasreddin Hoca:

-Çocuklara Nasreddin Hoca ile ilgili bir tiyatro oyunu oynuyorduk. Siz çağırınca Nasreddin Hoca ile ilgili giymiş olduğum kıyafetleri bile çıkarmadan, ayağımın tozu ile ilk otobüse atladım geliyorum. Akşehirliler beni Nasreddin Hoca olarak şenliklerine davet etmiş, torunlarım beni çağırmış da gelmeyecek miyim? Gurur duyarım, onur duyarım. Yalnız nerede olduğumuzu ben de bilmiyorum. Şoföre sorayım ondan sonra tekrar size dönerim Başkanım. Dedi. Bu arada şoföre: -Kaptan neredeyiz? Akşehir’e daha çok var mı?

Kaptan:

-Akşehir’e az kaldı hocam, fakat öncelikle Özkanlar Petrol’ün orada yemek molası vereceğiz.

Hoca kızmıştı:

-Yemek molası mı? Beni Akşehir’de torunlarım bekliyor.

Kaptan:

-Kusura bakmayın Hocam.

Nasreddin Hoca sinirli bir şekilde:

-Ne kadar kalacağız?

Kaptan:

-Yarım saat.

Nasreddin Hoca:

-Sonra Akşehir Otogarı’na gireriz değil mi? Benim torunlarım Akşehir Otogarı’nda beni bekliyor. Torunlarımı daha fazla bekletmeyelim.

Kaptan gülerek:

-Kusura bakma Hocam, eski Akşehir Otogarı yok ki? Sizi Otogara girip bırakıvereyim. Özkanlar’da dinlendikten sonra sizi ancak Akşehir Tisan’ın önünde bırakabilirim.

Hoca:

-Şaka mı yapıyorsun? Eski Akşehir Otogarı yoksa yenisi vardır.

Kaptan:

-Akşehir Otogarı yıkıldı. Sizin için de yeni Otogara giremem. Bir kişi için Otogara girip de Otogar ücreti mi vereyim, hem bizim orada şirketimiz bile yok!

Hoca:

-Fesuphanallah! Benim biletim var. Dedi.

Kaptan gülerek:

- Sizi ancak Tisan’ın önünde indirebilirim, Tren Garı var Gar’ın önünde de indirebilirim, o da kırmızı ışığa denk gelirsek, yeşil ışık yanarsa ben sizi nasıl indireyim? Maazallah kaza olur. Otogar olmaz. Size kesilen bilet ücreti kadar garaj girdi çıktı parası öderim. Zaten tek kişisin be Hoca! Geçen gün de Konya’dan geliyorum. Otogar sol şeritte kalıyor. Otogara girebilmek için iki kilometre kadar gittim, Gar’ın önünden ışıklardan döndüm, iki kilometre kadar gittikten sonra ancak Akşehir Otogarı’na girdim. Yolcuyu bıraktım, İzmir’e gideceğim, çıktım yola girebilmek için Doğrugöz Mahallesine doğru gittim, sonra göbekten döndüm derken bir on dakikam geçti. Hocam size zahmet şu garı dört yol ağzına bir yere yapsalar ya da eski yerine tekrar mı alsalar, bu konuya bir değinseniz. Bize de yazık! Siz Akşehir’in Nasreddin Hoca’sısınız, halledersiniz.

Hoca:

-Tamam kaptan! Sen şimdi beni Akşehir Otogarı’nın önünde indir, ben bu şekil Tisan’ın önünden Otogara nasıl yürüyeyim?

Kaptan:

-Tamam bu seferlik torunların, Belediye Başkanı, yardımcıları filan gelmiş seni Akşehir Otogarı’nın önünde indireyim ya ceza yazarlarsa!

Hoca:

-Bu seferlik ben öderim kaptan, dedi. Ben öderim. Ben anlamadım ki herkes gider Mersin’e benim torunlarım tersine tersine.

Nasreddin Hoca kendisini bekleyen Akşehir Halkı’nın önünde muavinin de elinden tutması ile yavaş yavaş otobüsten indi.

Başkan:

-Hocam, şenliklerinize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Hoca öfkeyle:

-Hiç de hoş gelmedim, bu otogarın hali ne?

Başkan:

-İnşallah bu durumu da düzelteceğiz Hocam. Dedi.

Hoca:

-İnşallah! Dedi. İnşallah! Bu böyle olmaz! Bırak karayolu mühendislerini, ulaştırma mühendislerini, çocuk bile bilir ki bir otogar çevre yollarına bağlantısı olmalı, bir otogarın kavşak noktasında yani dört yanından gelen yolları birbirine bağlayan yerde olmalı. Şehir merkezine olan mesafesi de kontrol edilmeli. Ben dünyanın hiçbir yerinde böyle bir otogar görmedim. Herhalde görmem de imkânsız, bu otogarın bir güzelliği var o da benim Karakaçan’a binmiş heykelimi yapmışsınız. Ne kadar güzel olmuş, otogarınızsa burada hiç olmamış.

Hoca otogarın etrafında döner. Halk, Belediye Başkanı, belediye başkanı yardımcıları, Turizm Derneği Başkanı Hoca’nın ardı sıra dönerler.

Hoca otogarın girişinde düzeltilen yola bakar:

-Bu yol ne?

Halktan bir torunu:

-Şehirden otogara yeni bağlantı yolu Hoca’m.

-Şimdi bu tarlanın içinde yol açılıp Akşehir’den otogara giriş-çıkış mı sağlanacak?

-Evet Hoca’m.

Bu arada Belediye Başkanı ve Belediye Başkanı yardımcısı Hoca’nın yanına yaklaşmaya çalışıyor. Öyle bir kalabalık ki Belediye Başkanı bile Hoca’nın yanına zor ulaşıyor.

Nasreddin Hoca:

-Bu bağlantı yolunu kim yaptırıyor?

Belediye Başkanı:

-Benim Hoca’m! Benimmm!

Hoca:

-Belediye Başkanı Timur gibi subaşı gibi bir şey mi?

Halk gülüyor.

Belediye Başkanı da gülüyor.

Başkan:

- Yok Hoca’m artık öyle Aksak Timur’luk düzeni. Kendisine boyun eğmeyenleri korku salmak, katliamlar yapmak, halkı baskı altına alıp sindirme dönemi bitti. Timur’un dönemi değil artık! Cumhuriyet Dönemi var. Halkın kendi temsilcileri aracılığı ile devleti yönetim şekli var; Timur’un zalim fatihlik dönemi bitti. Biz de halkın seçtiği Belediye Başkanı olarak ilçemizi temsil ediyoruz, belediyeyi yönetiyoruz. Plan ve bütçeleri hazırlıyoruz, halkın ihtiyaçlarını yol, su, kanalizasyon, ulaşım, park, trafik sorunlarını gidermeye çalışıyoruz…

Hoca:

-Anladım Başkan anladım, sizin işiniz de oldukça zormuş, Allah yardımcınız olsun, hiç de kolay değilmiş, diyor ardından da -Başkanım bu bağlantı yolu güzel olmuş olmasına fakat bu kadar tersliği bir bağlantı yolu ile düzeltemezsiniz. Bu yol yapılırsa sadece Akşehir’le yol bağlantısını kurar. Güzel, ala! Ben hâlâ anlamış değilim. Dört yol ağzındaki otogarı kaldır, sonra bağlantısı olmayan bu otogarı yap. Allah! Allah?

Bu arada Hoca sinirle bağırarak:

-Benim Karakaçan’ımı getirin, Karakaçan’ımı!

Akşehir Otogarı’nda bekleyen Karakaçan getirilir, iki torunu zor da olsa Hoca’yı Karakaçan’a bindirir. Hoca besmele çekerek semere güzelce oturur. Hoca’nın Akşehir’de yapacak o kadar çok işi vardır ki bu yıl şenlikleri birkaç gün de uzatmışlardır.

Hoca’yı görenler:

-Selam Hoca’m!

-Akşehir’e hoş geldiniz Hoca’m!

-Nereye Hoca’m! Diye seslenirler.

Hoca:

-Ben Akşehirliyim! Memleketime geldim. Sağlığımda da buradan geçerdim!

Nasreddin Hoca’yı otogarın önünde gören torunları Hoca’yı lafa tutmadan bırakırlar mı?

Bir torunu:

-Hocam, kadılık yapmış, müderrislik yapmışsın, şu eşeğe neden daima ters binersin?

Hoca gülümseyerek:

-Arkadan gelen tehlikeleri görebilmek için önden gelen tehlikeyi eşek de görür, onun için! Dedi.

Kent çok uzakta görünüyordu. Karakaçan’da günden güne huysuzlanıyor, Hoca eşeğe söz geçiremez oluyordu. Hoca’nın yanında torunları, Hoca’yı karşılamaya gelenler ve onlarca Akşehirli vardı.

İçlerinden birisi:

-Hocam nereye böyle?

-Akşehir’e gidiyorum.

-Akşehir nerede sen neredesin?

-Nasıl neredeyim? Tren Garı’na doğru gidiyorum, oradan da şehri takip eden yoldan gideceğim.

Başkan;

-Hocam bu ters yol, şimdi Doğrugöz’e doğru gideceğiz. Oradan Isparta yolu sapağından Akşehir Sanayisi’ne doğru yön alacağız. Isparta sapağına çok dikkat etmek lazım, Akşehir sapağını bir kaçırdın mı alimallah kendini Isparta’da bulursun.

Hoca kızarak:

-Bir Otogar yapmışsınız ne İzmir yolundan gelen giriyor ne Konya yolundan gelen otobüsler döne döne geliyor. Otogarda indin, bu sefer de Akşehir’e gideceksin yine yolunuz ters. Ben sizi anlamadım gitti.

Hoca Karakaçan ile birlikte Akşehir’e ulaşabilmek için Isparta yoluna doğru tıkır tıkır gidiyor, arkadan torunları geliyordu. Hoca acıkmıştı. Akşehir’e en az yirmi dakikalık yol vardı. Yol üzerinde kendisine sevgi gösterilerinde bulunuyor, Hoca’ya torunları takılıyordu. Hoca karnının açlığı ile eşeğe öylesine bir tepik vurdu ki Karakaçan adeta şaha kalktı. Hoca Karakaçan’ı zapt edemiyor, Hoca’yı karşılayan torunları da eşeği tutmaya çalışıyordu. Karakaçan’ı ardı sıra koşan halk da bir hayli kızdırmış olmalı ki ardı sıra gelenlere çiftlere savuruyordu.

Hoca:

-Korkma Karakaçanım. Korkma, korkma, diyerek sakinleştirmeye çalışsa da Karakaçan öfkeyle Akşehir yollarında öyle bir koşmaya başladı ki tutabilene aşk olsun. Hoca’nın artık “Durrr! Çüşşşş!” sesleri işe yaramıyordu. Hayvan duracağı yerde adeta hızlanıyordu. Hoca dizginlere sarılıyor, “Durrr! Çüşşş!” diyordu ama nafile.

Karakaçan’ın ardından yetişmeye çalışanlar:

-Hoca, Hoca eşek yarışlarına mı katılacaksın, bu ne sürat?

Hoca ne desin, Karakaçan’ın huysuzluğu tuttu. Bu huysuza söz geçiremiyorum, durduramıyorum mu? Yoksa, karnım acıktı mı?

-Namaza yetişeceğim, namaza. Onun için biraz hızlı gidiyorum. Diyordu ki Karakaçan Akşehir yollarında tozu dumana katarak, koşturmuyor adeta uçuyordu. Neden sonra yoruldu ki Akşehir Cami önünde duran Karakaçan bu kez de huysuzluğundan boşluğa çifteler savurmaya başladı. Cami cemaati Karakaçan’ın etrafını sarmış, Karakaçan’ı tutmaya çalışırken kendilerini de çiftelere karşı savunmaya çalışıyorlardı. Hoca ise Karakaçan’ın üzerinde bir yandan olanca gücüyle dizginlere sarılırken bir yandan da semere tutunmaya çalışıyordu. Karakaçan işi iyiden iyiye azıtıp da Hoca’yı üzerinden öyle bir atışı vardı ki Hoca adeta havada uçarak toprak yola düştü. Karakaçan’ı tutmaya çalışan cami cemaati bu kez Hoca’nın etrafında toplandılar, bir yandan da “Hocam, Hocam iyisiniz ya?” Diyorlardı ya Hoca söylenenleri duymuyordu ki birkaç dakika da olsa baygınlık geçirmişti. Çok şükür bir şeyi yoktu. Gözlerini açtı, kendisine gelir gibi oldu. “Kavuğum, dedi, kavuğum nerede?” Kavuk kendisinden birkaç metre uzaktaydı, hemen alıp getirdiler. Hoca kavuğu başına geçirdikten sonra;

-Neden başımda toplandınız? Ne var?

Halk gülüşmeye başladı.

-Nasreddin Hoca eşekten düştü. Hoca eşekten düştü diyerek alay ediyorlardı.

Nasreddin Hoca hiçbir şey olmamış gibi:

-Önemi yok. Diyor. Önemi yok. Düşmesem de zaten inecektim. Ardından da bu Karakaçan’ı satacağım ya alan olur mu ki?

-Hocam bu huysuz Karakaçan’ı kim ne yapsın?

-Torunlarım, ben zaten bu Karakaçan’ı neler çektiğimi göresiniz diye yanımda taşıyorum, amacım satmak değil ki zaten.

Halk Hoca’nın etrafında toplanıyor, Akşehirli genç bir torunu:

-Hocam sizin Sivrihisarlı, Kayserili olduğunuzu söylüyorlar?

Hoca büyük bir kahkaha atarak:

-Söylerler… Söylerler diyor. Hatta ve hatta Bulgaristanlı, Yunanistanlı olduğumu da söyleyenler var mı?

Bu sefer halktan gülme sesi geliyor.

-Evet Hocam diyorlar.

Hoca:

-Söylerler torunlarım, söylerler, diyor. Dilin de kemiği yok ki. Bakın size söyleyeyim. Ben Akşehirliyim. Evim buradaydı. Türbem de bak burada, ayrıca ben sağlığımda buralardan da çok giderdim. Akşehirliyim. Sivrihisar’da, Kayseri’de göl mü var?

Halk bir ağızdan:

-Eskişehir’de göl yok. Sivrihisar’da da göl yok.

Hoca gülerek:

-Yoksa Akşehir Gölü’nü benim sağlığımda oralara mı götürmüşlerde ben göle maya mı çalmışım? Ayrıca size şunu da söyleyeyim, 16. yüzyıl yazma eserlerinden: Taşlıcalı Yahya Beyin “Gencine-i Raz” Nev’i zade Atai’nin Sohbet-Ül Ekbar” Ehülhayr Rumi’nin “Saltuknamesi’nde, Lamii’nin “Letaifi Lamii” isimli eserlerdeki bazı fıkraları da benim Akşehirli olduğumu gösterir. Yine Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinden derlenen bilgilerin yer aldığı "Arşiv vesikalarına göre Nasreddin Hoca" adlı yazıda Evliya Çelebi’nin "Akşehir ulema ve sulehası, ayan ve sipahisi libası fakire giyerler. Muhteşem adamları vardır. Cümle tüccar ehli hizmet, ehli sanat, garip dost adamlarıdır. Evvela şehrin canibi kulesi haricindeki hıyaban içre ulema–i din, simürgi ehli yakin elmevli Hazreti Eş Şeyh Hoca Nasreddin metfundur." sözleri de benim Akşehirli olduğumu göstermektedir. Ben Akşehirliyim diyorum, Evliya Çelebi de öyle diyor.” Dedi.

Halk gülüyor, Hoca gülüyor; “-Dilin kemiği yok diyor, dilin kemiği yok.” Ardından da: “Getirin benim şu huysuz Karakaçan’ı.

Birazdan Karakaçan’ı getiriyorlar. Hoca’yı evine göndermek üzere Karakaçan’a bindiriyorlar, bir yandan da:

“Hocam aman dikkat et!” diye uğurluyorlar ya, halktan Hoca’nın yaşıtlarından muzip bir kişiliği olan Ahmet Efendi:

- Hoca, diyor, Hoca, senin karın çok geziyor.

Nasreddin Hoca Karakaçan’ın üzerinden:

-Yanlışın var, yanlışın var. Eğer senin dediğin gibi benim hatun çok gezseydi, arada sırada bizim eve de uğrardı, diyor, bir yandan da eşeğinin sırtında besmele çekip oturmuş yavaş yavaş evinin yoluna koyulmuştu ki Akşehir halkı ardından bağırıyordu:

-Güle güle Hoca’m!

-Allah yolunu açık etsin Hoca’m!

-Git sağlıcakla!

Hoca Akşehir Otogarı’ndan zor da olsa Akşehir’e girmenin sevincini, mutluluğunu yaşıyor, en yakınındaki gördüğü Belediye Başkanına karnını doyurabileceği lokanta soruyordu.