Eski bakanın konferans salonunda dinleyiciler arasında olduğunu gören yetkililer, konuşması için kürsüye davet ederler. Eski bakan elindeki kâğıt çay bardağı ile kürsüye çıkar ve bir yudum içtikten sonra, bardağı salondakilerin dikkatini çekecek şekilde yukarıda tutarak, bir süre bekler ve şunları söyler.
“Bu konferansa daha önce de katılmış ve yine, bu kürsüde uzunca bir konuşma yapmıştım. O tarihte bakan olarak makam aracıyla ve koruma araçlarıyla gelmiş, kapıda kalabalık bir topluluk tarafından karşılanmış, içeri girerken anons edilmiş, alkışlanmış ve en öne protokol için hazırlanan gösterişli bir koltuğa oturmuştum. Önümdeki sehpaya porselen bardakta çay, pet şişelerde su ve atıştırmalıklar konmuş, sağıma soluma yöneticiler oturmak için birbirleriyle yarışmışlardı.’’
Eski bakan içinde çay olan kâğıt bardağı kürsüye bırakarak şöyle devam eder; ‘’Artık karşınızda bakan olarak değil, halktan biri olarak bulunuyorum. Buraya kendi aracımla geldim, kapıdan girerken güvenlikten geçtim. Girişte misafirlere ikram için konulan çay makinesinden biraz önce sizlerin de elinde bulunan kâğıt bardağa doldurduğum çayı alarak, boş bulduğum bir koltuğa oturdum. Bu arada yer vermek isteyen, görmezden gelen ya da tanımayanlarınız oldu.’’
Pür dikkat konuşmaları dinleyenlerden bazıları tebessüm ederken, bazıları da konuşmacıya değil ellerindeki telefona bakmayı tercih ediyorlardı.
Eski bakan şöyle devam etti; ‘’Demek ki o gün bana gösterilen ilginin sebebi, bulunduğum makam ve oturduğum koltuk içinmiş.’’ Kürsüye bıraktığı kâğıt bardağı tekrar yukarı kaldırarak, ‘’Elimdeki bardak da bunun göstergesi’’ dediğinde, salonda alkış tufanı koparken gülümsemeler de yüksek sesle gülüşmelere dönüştü.
Salondaki alkışlar, sesler ve gülüşmeler sona erince, ‘’Konuşmama başlamadan önce sizlere bir gerçeği göstermek istedim, bakanlık yaptığım sırada yapılan övgüler ve bazı avantajlı ayrıcalıklı hizmetler, şahsıma değil makama yapılmıştı. Hatta o gün çay içtiğim porselen bardak bile, şu an olduğu gibi elinizden alınır ve sizin yerinize makam koltuğuna oturan kişiye verilir. Dikkatinizi çekmek için tekrar ediyorum, koltukta otururken yapılan bu şaşalı ve gösterişli ilginin sebebi, şahsınıza değil, makamınızadır’’ diyerek, esas konuda konuşmaya başlar.
Buna benzer, şehrimizde daha önce aktif görevler almış ve görev süresi bitince içinden çıktığı topluma karışmış kişilerle ilgili de, bir çok örnekler verebiliriz. İsimlendirmek yerine, konuyu genele yaymanın daha doğru olduğuna inanarak, yazıma şöyle devam etmek istiyorum.
Tabii ki aktif görevli olanla, olmayanın en azından yasal olarak farkı olması kaçınılmaz.
Mesele şu; o makamda ve koltukta, birilerinin tavassutu ile oturmamış ve liyakatinizle gelmişseniz, asil duruş sergileyerek görevinizi bi hakkın yerine getirmiş ve sıradan işleyişin dışında, halkın ihtiyacı olan hizmetleri sorunsuz yapmış ve kimsenin hakkına tecavüz etmemişseniz, görev süreniz nihayete erdiğinde alnınız ak, yüzünüz pak, yüreğiniz temiz olarak halkın içinde yaşamayı hak etmişsiniz demektir.
Her ne olursanız olun kaçınılmaz ve doğal son, elbet bir gün siz de o kağıt bardaktan çay, su veya kahve içeceksiniz. İçerken etrafınızda insanların saygısı ve muhabbeti devam ediyorsa, huzur içinde afiyetle yudumlarsınız. Aksini ne ben yazayım, ne de siz düşünün.
Son söz; kimsenin tavassutuna ihtiyaç duymadan liyakatiyle makam koltuğuna oturanlar, o koltukta kimsenin önünde eğilmeden ve borçlu hissetmeden hizmet etmenin yanında, adaletle hükmederler.