Sabah erkenden uyandım. Babam akşamdan müjdelemişti. “Seni lunaparka götüreceğim diye. Lunapark bir bayram yeri. Atlı karıncalar, gondollar, dönme dolaplar, çarpışan otomobiller, sirk, insanı çarpık-çurpuk gösteren aynalar, daha neler neler. İlkokula gidiyordum, yıllar önceydi. Lunapark istasyon yolunda boş bir alanın içerisine kurulmuş, dört tarafı tellerle kapatılmış.

Uzaktan müzik sesleri geliyor. Girişinde bir gişe gözüme çarpmıştı. Çarpışan arabalara bilet kesiliyor. Yanında başka bir gişe vardı. Balerin var, kocaman bir eteği var, döndükçe eteği aşağıya bir yukarıya çıkıyordu. Sonra havada uçan salıncaklar. Gondol vardı. Bir de sürekli çarpışan otomobiller. Bağrış-çağrış. Küçük çocuklar gördüm. Yalın ayak, toz toprak olmuş çocuklar. Bir yerde on kişiye yakın topluluk. Etli pide söylemişler. Gazetenin açmışlar, üzerinde etli pide yiyorlar, yanında iki buçuk litrelik bir gazoz var. Pide ile gazoz içiyorlar. Hallerinden lunaparkçı oldukları belliydi. Temmuz sıcağı vurmuştu çalışanların üzerine.

Akşehir’de 5-10 Temmuz Şenlikleri Lunapark olmadan olmazdı. Lunapark adeta şenliklerin bir parçasıydı. Lunaparkçılar şenliklerden önce gelir, şenliğe hazırlık yaparlardı.

İlkokul yıllarımda lunapark gözümün önünde yeni bir dünyaydı. Oyun dünyası. Küçük gözlerimde büyük oyun alanı. İlkokul yıllarım. Atlı karıncaya bindim. Yavaş yavaş dönüyordu. Çarpışan arabalar korkutmuştu beni. Rahatça gitmek mümkün mü? Biri gelip önden, biri gelip yandan, biri gelip arkadan çarpıyor. Kimisi kazaen, kimisi kasten çarpıyor. Arabalar birbirine giriyor. Ya dönen salıncak. O küçücük dünyamda hepsinden de korkunçtu. Havada açıldıkça açılıyor, bağrışan çağrışanların sesleri lunapark alanını kaplıyordu. Ne korkunçtu. Allah muhafaza! Ya kopsa, ya düşselerdi.

Babam atlıkarıncadan indirdi. İnsanları çarpık gösteren aynalar için iki bilet aldı. Aynalar insanı nasıl da garip garip gösteriyorlardı. Önce küçücük, sonra dev gibi görünüyordum, bu komik aynalarda.  Sonra hayalet odasına girdik. İskelet çıktı karşımıza, sonra bir iskelet daha. Korkunç korkunç garip yaratıklar. Babam “korkma” diyordu. Babamın elini sıkı sıkı tutmuştum. Babam “Bunlar sahte” demişti, “Korktum mu? Hayır!” Sonra lunaparkın içinde gezdik. Ellerinde küçük kasnaklara yere serilmiş sigaralara bu kasnaklara geçirmeye çalışan gençleri gördüm. "Üç halka yirmi beşe” diyerek halkaları satmaya çalışan sesler işittim. Kasnak geçince geçtiği sigaranın kendisine verildiği bir oyun. Geçmezse mi? Gitti para! Sonra ellerindeki tüfeklerle hedefe ateş eden, çoğunluk vuramayanlara şahit oldum. Sonra hedefi vurunca, sevinen insanların mutluluğuna şahit oldum.

Babamla ekmek arası köfte yedik. Bol bol çevreyi seyrettik. Kalabalığın içerisinde gezdik. Hiç unutmam, babam balon almıştı, sonra pamuk şeker. Lunapark güzeldi ya ayakkabılarım, üstüm başım toz oldu. Lunapark bildiğimiz boş bir arazi içerisine kurulmuştu. Toz toprak.

Neden sonra dikenli tellerle çevrili lunaparktan çıktık. Yıllar yıllar geçti. Kaç yıl oldu bilmiyorum. Lunaparklara gitmedim. Uzaktan geçerken Lunapark alanında kurulan salıncaklara nasıl biniyorlardı korkuyla, içim ürpererek baktım. (Akşehir -2023)