Musluktan su akıyor diye doğanın bize borcu olduğunu sanıyoruz. Oysa her açılan musluk, belki bir gün son damlayı sunacak. Kuraklık artık uzakta değil. Sessiz, görünmeyen ama etkisi ölümcül bir kriz gibi adım adım yaklaşıyor.

📉 Türkiye’nin su gerçeği, resmi raporlarla da gözler önüne seriliyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre Türkiye kişi başına yıllık 1.300 metreküp suyla "su stresi altındaki ülkeler" arasında yer alıyor. Bu rakam, 2030’da nüfus artışı ve iklim değişikliği etkisiyle 1.000 metreküpün altına düşebilir, bu da Türkiye’yi “su fakiri ülke” kategorisine sokar.

DSİ’nin (Devlet Su İşleri) 2024 yılı verilerine göre:

İstanbul barajlarının doluluk oranı Temmuz başında %45’in altına düştü.

Konya Havzası’nda yer altı suyu seviyesi her yıl ortalama 60 cm azalıyor.

Buna karşın bir bireyin günlük su tüketimi Türkiye’de ortalama 217 litre.

Dünyada sürdürülebilir yaşam için önerilen ideal oran ise 150 litre.

Sadece farkında olmadan akıttığımız musluklar bile bu açığı büyütüyor:

Evsel Kullanım Ortalama Su Harcaması şu şekilde

1 dakikalık açık musluk10-12 litre

1 banyo100-150 litre

Hortumla araba yıkama250-300 litre

Damlayan musluk (günde)25 litre

Kuraklık sadece susuzluk değil; tarımın çökmesi, gıda krizleri, enerji üretiminin aksaması ve sağlık sorunlarının artması demek.

Şehirlerde su kesintisi, kırsalda ürün kaybı, ülkede ekonomik sarsıntı demek.

“Benim bireysel çabam neyi değiştirir?” demeyin.

Bir kişi günde 30 litre su tasarruf etse, yılda 10 ton su eder.

10 bin kişi için bu, 100 milyon litreden fazla su demek.

Musluğu kapatmak, çamaşır makinesini tam dolmadan çalıştırmamak, damlayan musluğu tamir etmek gibi küçük adımlar, toplumsal bir etkiye dönüşebilir.

Kuraklık, ani bir afet gibi değil; yıllara yayılmış bir yok oluş sürecidir.

Ve bu süreci tersine çevirecek olan da her gün yaptığımız küçük tercihlerdir.

Unutma; su, sadece doğada değil, vicdanımızda da tükeniyor olabilir.

Yarın bir yudum su bulmak için değil, bugün bir damlayı korumak için harekete geçmeliyiz.