İçinde yaşadığımız zaman diliminde; emek verilmiş, bin bir çaba ile üretilmiş bir çok iş için ne yazık ki kadir kıymet bilinmiyor. Bunda muhtemelen bulunduğumuz çağın; hızlı tüket, fırlat at yenisi gelsin mantığı ön planda.
Bahsi geçen konuda kapital sahibini daha zengin etmek amaçlı, tüket at yenisini al mantığının hakim kılınması fazlasıyla etkili olduğu gibi bu mantık, özellikle yeni yetişen genç nesillerin beyinlerine; medya kanalları(yazılı, sözlü), reklamlar ve hatta eğitim(kitap dahil) yoluyla zerk ediliyor. Emek yoğun olarak yapılan tüm üretimlerde, emek değersizleştirilerek, kaldır at yerine yenisini koy mantığı zirve yapıyor. Buna bizim yazı erbapları, sanatsal üretim yapma gayreti içinde olanlar ve hatta insanlar istifade etsinler için yapılan tüm etkinlikler(örneğin şenlik, festival,sergi) de dahil edilebilir. İnsanımız bu üretimlere/etkinliklere olması gereken teveccühü göstermedikleri gibi bu üretimleri son derece özverili bir şekilde yapan kişileri de çoğu zaman teşvik etmekten uzak kırıcı eleştirilere maruz bırakıyorlar.
Günümüzde üretilen bir çok değer için; harcanan zaman, emek kısaca tüm özverili çalışma çöpe atılıyor, görmezden geliniyor. Bu üretimleri yapanlar çoğunlukla manevi bir haz için, gönüllülük esasına göre yaptıkları bu işler için günün sonunda, kadir kıymet bilmeyen, işin hakkını teslim etmekten uzak, motivasyon kırıcı ağır eleştirilere maruz kalıyorlar. Burada bu eleştiri dozu yer yer o kadar kaçıyor ki emeğinin karşılığını maddi olarak zaten alamayan sanatkâr ya da üretimi yapan kişi manevi olarak da yıkılıyor ve her türlü sıkıntıya katlanarak yaptığı üretimden yavaş yavaş soğuyor, küsüyor ve uzaklaşıyor.
Toplumumuzun bana göre kanayan bir yarası olarak gördüğüm bu konu; belki insanlarımızın kapitalist düzen içinde çoğunlukla üretimden elini ayağını çekmesinin, rantiye(ölçüsüzce toprak satarak, kira geliri ya da faiz kazancı elde ederek) yani havadan para kazanıyor olmalarının hatta özverili bir şekilde gönüllü organizasyonların içinde olmamalarının neticesi empati yeteneklerini yitirmelerine ya da geliştirememelerine bağlıyorum.
Sosyolojik bir vakaya dönüşen bu emeğe saygısızlık olgusu, son yıllarda ben dahil birçok gönüllü üretim yapan için heves kırıcı boyutlara ulaşmış durumda. Buradan bu kadir kıymet bilmeyen, empati yeteneği gelişmemiş insanlarımızı; emeğe saygılı olmaya, üretimlerini çoğunlukla maddi bir menfaat gütmeden onların istifadesine sunan toplum gönüllülerinin üretimlerine ve kendilerine empati ile yaklaşmaya davet ediyorum. Aksi takdirde ülkenin her alanında üretim ve eylem içinde olunmalı, faaliyet durmamalı topluma katkı verilmeli ve ön açılmalı düsturunu benimsemiş gönüllülerin, üretimlerinin sekteye uğradığına şahit olacağız. Gidişat o yönde.
İnsanlar zaten ekonomik olarak çok büyük sıkıntılar içinde kıvranırken, bir çok gönüllü insanımız; insan psikolojisini zorlayan, ağır, teşvik etmekten uzak eleştiriler karşısında üretimlerini/faaliyetlerini durdurma noktasına geleceklerini düşünüyorum. Oysa dünyanın, ülkemizin hatta Akşehirimizin bu üretim ve faaliyetlere son derece ihtiyacı var. Zira bu üretim ve faaliyetler, hem üreten kişiler hemde sunum yapılan kişiler için birer soluk alma mekânları, kafa dağıtılabilecek, psikolojik olarak rehabilite olunabilecek uğraşlar, üretimler.
Ülke insanımızın genelini düşünerek kaleme aldığım bu yazıda elbette Akşehirimiz özelinde de ricam odur ki, çoğu gönüllülük esasına dayanan bu üretimler ve üretimleri yapanları; eleştirirken, eleştirilerinizin kırıcı olmamasına, aksine teşvik edici olmasına dikkat edin lütfen. Bu üretimler kolayla ortaya çıkmıyor. Üretimi yapan kişiler, çoğunlukla ailelerine ayırmaları gerek zamanlardan ayırarak ve hatta kendi bütçelerinden paralar harcayarak bu üretimleri, bu hizmetleri sizlere sunuyor/ulaştırıyorlar.
Sonuç: Muhakkak ki emek yoğun tüm üretimler saygıyı hak ediyor. Ancak özellikle de maddi bir beklenti içinde olmaksızın yapılan tüm üretimlere daha saygılı olalım. Bu üretim ve onların yaratıcısı emek verenleri, eleştirirken lütfen empati duygunuzu ön planda tutun.