Geçtiğimiz hafta sonu Eğitim-Bir-Sen Tüzük Tadil Kongresi, Başkent Öğretmenevi’nde yapıldı. Kongrede Genel Başkan Ahmet Gündoğdu önemli konularda açıklamalarda bulundu. Bu kongredeki konuşmalardan aldığım notları burada paylaşacağım.

                Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer yaptığı açılış konuşmasında; ‘’Eğitim-Bir Sen insan merkezli anlayışına devam edecektir. Gandi; ‘Dünyada görmek istediğin değişimin, önce kendisi ol.’ diyor. Bu bağlamda kurumsal manada değişime ayak uydurmak gerekiyor.’’ dedi.

                Daha sonra kürsüye gelen Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, darbeciliği deşifre eden bir sendikacılık anlayışına sahibiz diyerek başladığı sözlerine şöyle devam etti; ‘’Sendikacılığı para biriktirme, şöhret olma, siyasete atılma ve bürokraside mevzi kazanma gibi kuru bir dava olarak görmediklerini belirterek, insan merkezli sendikacılık yaptıklarını, demokrasiyi yeşertmek, medeniyet değerlerimizi yaşatmak için sendikacılık yaptıklarını’’ ifade etti.

                 Dünyadaki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Gündoğdu, ‘’Batı medeniyeti iki yüzlüdür. Kainat’ın ilk ırkçısı şeytan. Şu anda israiloğullarının fikir babalığını yapan ABD’yi görmeden, onun yaptığı şeytanlıkları görmeden sendikacılık yapılamayacağını dile getirdi. Obama’nın babasının adının Hüseyin üzerinden sempati üretildiğini ancak bu sempatinin doğru olmadığını İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıya destek vermesinden de daha iyi anlaşıldığını’’ söyledi.

                Gündoğdu, “Kapitalizm, Siyonizm ve emperyalizmle İslam medeniyetinin arasındaki fark öldürmek ve yaşatmaktır. Batı medeniyeti öldürmek, İslam medeniyeti ise yaşatmayı esas almaktadır. M.Akif Ersoy batı medeniyeti için ‘Tek dişi kalmış canavar’ diyor. Akif’e göre Batı Medeniyeti ikiyüzlüdür, kahpedir. Kuvvete dayanan, zayıfı ezen, kendinden başkasına yaşam hakkı vermeyen bu medeniyet yüzsüzdür. İslam Medeniyetine göre ise bir insan’ın ölümü kainatın ölümü; bir insan’ı yaşatmak, kainatın yaşatılması demektir. Osman Gazi ‘Bizim davamız kuru bir kavga ve cihangirlik davası değil, İla-yı Kelimetullahtır, Allah’ın Dini’ni yüceltmektir.’ diyor. Osman Gazi burada bize sesleniyor, biz de 20 yıldır bu sese kulak veriyoruz. M. Akif İnan, ‘Anamı sorarsan Büyük Doğu’dur, Batı ki sırtımda Paslı Bıçak’tır’ diyor ve batının teknolojisine, teknolojik okur-yazarlığına karşı olmak değil, materyalist batı düşüncesi ve zehrine karşı ‘uyanık olma’ çağrısı yapıyor.’’ dedi.  

                Gündoğdu; ‘’Batı medeniyeti düşmansız ayakta kalamaz. Ülkemiz ve insanımıza karşı; medeniyet ve kültürümüze karşı her dönem farklı metodlarla saldırılarda bulunmuşlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında din değiştirmeye ve ırk değişimine zorlamışlardır. Bunun savunucusu Abdullah Cevdet’tir. O’nun batı hayranlığı hıristiyan olmayı ve ‘damızlık Erkek’ ithal etmeyi beraberinde getiriyordu. İnsanımız bu sufli oyunları elinin tersiyle itmiştir. Sonra dinin içini boşaltma gayretleri gelmiştir. Baskılar, zulümler, ezanın Türkçe okutulması, camilerin ahır yapılması gibi birçok acı olay yaşanmıştır. İnsanımız 1950 seçimiyle de bu elbiseyi giymeyeceğini haykırmıştır.” şeklinde konuştu.

                Gündoğdu; ‘’Batı ve onun işbirlikçilerinin her zaman ve her dönemde yeni şer vizyonunu ortaya koymuştur. Sanmayın ki, 12 Eylül referandumuyla her şey bitti, onlar ideallerinden vazgeçtiler. Emin olun ‘yeni bir kaos senaryosu’ ile milletin değerleriyle, medeniyetimizle, kültürümüzle, inançlarımızla kavga etmenin yollarını planlayanlar hiç bitmeyecek. Önemli olan bizim ne yaptığımızdır. 28 Şubat Postmodern Darbesi Cumhuriyet Tarihinin En Acımasız Darbesidir.’’ dedi.

                Gündoğdu; ‘’60 darbesi, 70 muhtırası, 80 darbesi, periyodik olarak devam etti. Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ‘teşebbüs hürriyeti, inanç hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti’ serbestliği adına 163. Madde’yi kaldırmasıyla darbeciler, ‘İrtica’ kavramını yeniden sahaya sürerek ‘İrticacı’ avına çıktı, kirliliğe devam ettiler. 28 Şubat postmodern darbesinin ise Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı, en kirli ve en acımasız darbesidir. Bu dönem; en büyük soygunların yapıldığı, bankaların içinin boşaltıldığı, katsayı engeli ve başörtüsü yasağıyla da millete  ‘had bildirilmeye’ devam edildiği dönemdir. 2002 de milletin tokadı ve bunu içine sindiremeyen asker, bürokrat, medya, sözde sendika oligarşisi… Ayışığı, Balyoz, Sarıkız, Ergenekon Örgütlenmeleri, önce Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine müdahale; sonra 27 Nisan e-muhtırasıyla planlarına devam ettiler. Hükümetin ve gerçek sivil toplum örgütlerinin ‘sivil muhtırasıyla’ bir oyun daha bozuldu. Vesayet tokmağı, batının uşaklarının kafasına indirildi. Her ne kadar Eğitim-Bir-Sen 20, Memur-Sen 18 yıldır var olsa da antidemokratik süreçlere müdahale etme gücünü ancak 2000 yılından sonra elde edebilmiştir. Ortak Akıl mitingleri, referandumdaki rolü, kesintili eğitimdeki öncülüğü bu gücünün en somut örnekleridir’’ dedi.

                Biz ve diğer sendikaların konumuna da bakmak gerekir diyen Gündoğdu; ‘’Türkiye’de sendikacılığın ya kutsal devlet, derin devlet ve bu devlete karşı bireyin itaati ve görevlerinde devlete-güce yanaşmalık şeklinde gerçekleştiğini ya da milletin inancına ve devletine düşmanlık şeklinde gerçekleştiğini söyledi. Biz önce insan, özne insan diyoruz, milletin devletini önemsiyoruz ve devletin insana karşı görev ve sorumluluklarını önemsiyoruz. Bunun için bu ülkenin geleceğini kurtarmak adına büyük başarı ortaya koyduklarını’’ söyledi.

                Gündoğdu konuşmasının son bölümünde de; ‘’Milletle Birlikte Yazacağımız, Yöneteceğimiz ve Sahneye Koyacağımız İlk Senaryo Yeni Anayasadır. Artık Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen ailesi ve milletimiz bu ülkenin ve değerlerimizin aleyhine yazılmak istenen her türlü senaryoyu daha yazılmadan, önlemelidir. Bunun için bizim medeniyet ve kültür davamız çerçevesinde yeni projeler, yeni senaryolar ve yeni oluşumlar geliştirmemiz, ortaya koymamız gerekiyor.

                Dün hakkımızı arayacak mekan ve merkezler peşindeyken, bugün hakkını arayanlar bizi merkez olarak görüyor. Çünkü siz katsayı zulmünü bitirdiniz. Çünkü siz kesintisiz eğitim dayatmasına son verdiniz, eğitime özgürlüğü getirdiniz. Çünkü siz okullar kışla olmayacak dediniz, milli güvenlik dersini kaldırttınız. Çünkü siz anti demokratik ve pedagojik olmayan müfredatı değiştirttiniz. Çünkü siz Din, Kültür değildir diyerek okullara Kur’an ve Siyer dersini koydurdunuz. Çünkü siz Kur’an yasaklanamaz diyerek Kur’an kurslarının kapılarını çocuklarımıza açtınız. Çünkü siz imam hatipler kapatılamaz dediniz imam hatiplerin orta kısımlarını yeniden açtınız. Çünkü siz kızlarımızın başını açamazsınız dediniz imam hatipli kızlarımıza başörtüsü özgürlüğü hediye ettiniz. Çünkü siz toplu sözleşme düzenini getirdiniz. Çünkü siz toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de evet diyerek milletin iradesine sahip çıktınız. Çünkü biz hepimiz hep birlikte varız dedik.

                Varlığımız dosta güven, mazluma umuttur; düşmana korku, zulme tehdittir. Artık senaryoyu yazacak olan da, yönetecek olan da, sahneye koyacak olan da biziz. Bu çerçevede milletle birlikte yazacağımız, yöneteceğimiz ve sahneye koyacağımız ilk senaryo Yeni Anayasadır. Bu senaryoda; Kadınlara kamuda başörtüsü serbestîsi var. Bu senaryoda başörtülü milletvekilleri var. Bu senaryoda siyaset yapan kamu görevlileri var. Bu senaryoda grev hakkı olan kamu çalışanları var. Bu senaryoda görevi insana hizmet, hedefi insan onuru olan devlet var. Bu senaryoda her türlü etnik yapının birlikte rol aldığı kardeşlik sahnesi var. Bu senaryoda Türkiye vatandaşlığında buluşma ve büyük Türkiye idealini gerçekleştirme var.’’ Şeklinde tamamladı.