Güç, sadece beden kuvveti değildir. Mal, evlat, makam, bilgi, sabır, ordu, teknoloji ve silah da birer güç unsurudur. İnsanın kötülük yapma imkânı varken affetmeyi tercih etmesi ise belki de gücün en yüce hâlidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Güçlü mümin zayıf müminden daha hayırlıdır.” buyurarak müminin güçlü olmasını teşvik eder. Ancak burada söz konusu olan güç; hakla, ahlakla ve adaletle sınırlandırılmış bir güçtür.
Kur’an-ı Kerim’de müminlerin güç hazırlaması emredilirken bu gücün amacının da altı çizilir: Zulmetmek için değil, caydırıcı olmak ve adaleti ayakta tutmak için… Yani güç, başkalarını ezmek için değil, zulmü önlemek için vardır.
Ne var ki insanlar çoğu zaman gücü hakla değil, nefisle ölçmeye başlar. Fiziksel kuvveti, makamı, parayı ve silahı hak ve adaletin önüne koyduğumuzda güç putlaşır. İşte o zaman adalet susar, vicdan yaralanır, zulüm konuşmaya başlar. Güç, hakkın emrinden çıkıp nefsin emrine girdiğinde; güçlü olan zayıfı ezer, mazlum yok sayılır, çocuklar yetim, şehirler harabe olur.
Bugün dünyaya baktığımızda bunun sayısız örneğini görüyoruz. Güçlü devletler, zayıf ülkeleri sömürmekte; silahlarını satmak için savaşlar çıkarmakta; toplumları tüketimle oyalayıp kan üzerinden servet üretmektedir. İnsan kanı üzerinden beslenen bir düzen inşa edilmektedir. Sonunda kazanan görünen zalimler değil, kaybeden bütün insanlık olmaktadır.
Oysa gerçek güç, öfkesine hâkim olabilmektir. Peygamber Efendimiz’in ifadesiyle gerçek pehlivan, güreşte rakibini yenen değil; öfkesini yendiği anda nefsine hâkim olandır. Kur’an’da da kötülüğe aynıyla karşılık vermeye izin verilirken, affetmenin ve barışı seçmenin Allah katında daha büyük bir ecir olduğu bildirilir. Demek ki affetmek, zayıflık değil; aksine büyük bir güçtür.
İnsan, sahip olduğu güce güvenip adaletten sapmamalıdır. “Her şeyi ben yaparım.” düşüncesi, insanı farkında olmadan ilahlık taslamaya kadar götürebilir. Oysa unutmamalıyız ki, asıl güç sahibi Allah’tır. Bize verilen her güç; bir emanet ve bir imtihandır.
Gerçek anlamda güçlü olmak istiyorsak; sağlıklı olmalı, bilgili olmalı, çalışkan olmalı, üretmeli ve birlik içinde hareket etmeliyiz. Gücümüzü devlet, millet ve ümmet olarak adaleti ayakta tutmak adına kullanmalıyız. Güç; barış için varsa değerlidir, huzur için varsa kıymetlidir, insanlık için varsa anlamlıdır.
Son söz şudur:
Güç, hakkın emrindeyse nimettir; nefsin emrindeyse felakettir. İnsan, gücünü Allah’ın rızası için, hakkın üstün gelmesi ve insanlığın iyiliği için kullandığında gerçek kazanan olur. Aksi hâlde güce tapınanlar, eninde sonunda gücün altında kalmaya mahkûmdur.





