Küçüklüğümde yuğa taşlı evimiz gözüme daha bir şirin görünürdü. Evimiz, odamız, bir yana doğru eğilmiş çeşmemiz ve küçük havuzu hâlâ hafızamdadır. Yokuş aşağı inerdik her gün. Babam alırdı, bazen de annem alırdı çantamı elimden, okul yoluna doğru yürürdük. Okulun demir kapısından içeriye kadar birlikte girerdik. Demir kapıdan içeriye girdiğin zaman artık öğrencisindir. Demir kapıdan içeriye girince çocukluk işte bayağı bir ürkmüştüm. İlk günüm. Bir sürü benim gibi öğrenci. Kimi ben yaşlarda kimi benden büyük. Bağrış-çağrış. İtişip kakışmalar. Gürültü oldu fakat uzun sürmedi. Öğretmenler geldi. Bir sessizlik oldu. Sıralara dizilmeler başladı. Babam öğretmenimle konuştu. Öğretmeni de babamın da ilkokuldan sınıf arkadaşı Müzeyyen Yaman. Ben de babamın sınıf arkadaşının öğrencisi oldum. Kocaman bir bahçe. Yüzlerce çocuk. Öğretmenler. Bir yalnızlık korkusu vardı. Evi, oyuncaklarımı hatta sevdiğim kedim artık yoktu. İçime bir yalnızlık, bir ürperti çökmüştü.

Bizim dönemimizde kara önlükler vardı. Tüm öğrenciler kara önlükler giyer, bembeyaz yakalık takardık. Tırnak temizliği, saç kontrolü vardı; bir de tertemiz mendiller mutlaka her öğrencinin olmazsa olmazı idi.

Her gün sıralara bazen okulun bahçesinde bazen Cumhuriyet İlkokulu’nun o upuzun koridorunda sıra olur dizilirdik. Okulun müdürü konuşmaya başlardı. İlk günümüzü hâlâ bugün gibi hatırlıyorum. Müdür bey: “Bugün yeni bir hayata başladınız, okullu oldunuz.” Diyordu, bende sevinçle karışık bir korku bir ürperti de vardı. Okullu olmak. Okumak. Hem de çok! Okul ne güzeldi. Sınıflar. İlk gün andımızı okuduk, sonra diğer günlerde. Andımız. Dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar…Biz birinci sınıftık. Yanımızda yine başka bir birinci sınıf… ikinci sınıflar… üçüncü sınıflar derken koca bir okul. Sıra sıra dizilmiştik.

Sınıflara girmiştik. İlk dikkatimi çeken Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi olmuştu.

24 Kasım Mustafa Kemal Atatürk’ün başöğretmen unvanını aldığı gündü ve bu gündü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” sözü bu inancın ifadesiydi.

Artık ben de okullu olmuştum. Kara önlüğüm, yakalığım ve önlüğümün cebinde tertemiz mendilim ve okul çantam ile bundan güzel bir gün olamazdı.

Okul bahçesinin demir kapısından içeriye girdiğimde öğrenciliğim ile birlikte artık ev özlemini, oyuncaklarımı, evimin bahçesini, kedimizi özlem başlıyordu, fakat okula giden adımlarım da beni hayata hazırlayan adımlardı.

İlkokul birinci sınıftan iki, üç, dördüncü sınıf ve beşinci sınıf derken okulumu bitirecektim. Bizim zamanımızda ilkokul beş yıl, ortaokul üç ve lise üç yıl. Okulun o sıralarında sevgili öğretmenimiz Müzeyyen Yaman’ın öğretmenliğinde hayatı öğrenecektik. İyiyi, güzeli, okuma sevgisini, çalışmayı. Tahtadan sıralarımız kendimiz gibi küçük…

Yıllarla birlikte boyumuz büyüyecekti, düşüncelerimiz büyüyecekti. İyiyi kötüden, doğruya yanlıştan ayırabilecektik.

24 Kasım Öğretmenler Günü’nde anılarım canlandı. İlkokul günlerim, giydiğim kara önlüğüm, yıllardır görmediğim arkadaşlarım canlandı gözlerimin önünde. Bilmiyorum, ilkokul günlerimde benim hep ilkokula ilk annemle babamla gittiğim gün aklıma gelir. Belki bir hüzün, bir yağmur havası.

Okulun önünden geçerken bahçenin demir parmaklıklarından bahçeye baktım. Sessizdi, sakin. İyi ki bu okulda okumuşum dedim. Sonra hüzün yerini sevince bıraktı.

Bugün 24 Kasım 2025 Öğretmenler Günüydü. İlkokul anılarım canlandı 24 Kasım günü. Anılarım beni öğretmenime, arkadaşlarıma ve ilkokuluma götürdü. Daldım gittim anılarıma. Yılın en güzel ve anlamlı günlerinden bir gün. Hayatımıza yön veren, ışık olan, başımızda taç gözümüzde nur öğretmenlerimiz ki bize sormayı, insan olmayı öğreten öğretmenlerimizdir.

Öğretmenliği bir meslek olarak görmek yanlıştı. Öğretmenlik sabır işiydi, sevgiydi. Küçük beyinleri geleceğe hazırlamak ve yetiştirmek işiydi.

Ülkemizde çeşitli zorluklar içerisinde görev yapan öğretmenlerimiz görevlerini sürdürmektedir.

Bu vesileyle, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyor, tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutluyorum.