Biz sahipsizler Sivas Şarkışla Kümbet köyüne tayin edilmişiz. Biraz araştırdım, burası yolu izi neredeyse olmayan bir "Alevi" köyü. Sağdan soldan söylentiler geliyor:
"- Burası çok tehlikeli!"
"- Onlar kendi mezhebinden olmayanları asar keser, derisini yüzerler!"
İyi de, benim mezhebim falan filan yok; inancım bile sınırlı, bana neden zarar versinler...
Günü gelince rahmetli babamla yola düştük. Kitaplarım, yatak yorgan yastık... Şarkışla'dayız, köyü bilen yok! adını bile duymayan çok...
Nihayet birileri yardım etti, dediler ki:
"Oranın yolu filan yok, bir araç kiralayacaksınız, sizi götürsün."
Zorlukla bulup yola çıktık. Yol dedim, gerçekten yolu izi yok; hoplaya zıplaya dağlar tepeler aştık. Akşama doğru Kümbet'e ulaştık, okulu bulup kapısına yaklaştık. Bir öğretmen daha vardı: "Ahmet Güneş" Kırşehir'den, benden bir yıl önce gelmiş. O karşıladı. Lojman denilen yere geçtik, köylüler gelmeye başladı, hemen bizi misafir ettiler.
Oraya gitmeden iki hafta önce arkadaşlarımdan rahmetli Mustafa Başak:
"- Bak! dedi, bölgeyi bilirim; önce köpekleri ile iyi geçinmeye çalış..."
Gerçekten köyde özellikle yabancıları fazla sevmeyen köpekler vardı. ben önce yabancı dil olarak "köpekçe"yi öğrendim.
Neyse, insanlara gelelim. Elbette çok fazla hayat deneyimim yoktu; kendi coğrafyamdakiler dışında kimseyi bilmiyordum. Kısa zamanda buranın insanını tanıdım.
"Bir toplum uygarlıktan ne kadar uzaksa, insanlığa o kadar çok yakındı."
Aleviler, toplum baskısından uzak bu yerde yaşıyordu. Son derece efendi, aydın, çok iyi insanlardı. Benim gibi "militan solcu" bir genç için nefes almak, yaşamak çok kolaydı...
Bu yazı elbette burada bitmeyecek; okursanız devamı gelecek.
Bugün 24 Kasım, sözde "öğretmenler günü". Yönetenler bu grubun her dönemde canına el Fatiha okudu! ama adını böyle koydu; nedeni bu. Yani onun için bu yazıya başladım. Okumanızı beklerim.
"devamı az sonra"






